Sayfalar

28 Ocak 2011

The Matrix Soundtrack

2003'te tamamlanan The Matrix Trilogy çoktan efsane haline geldi. Kendi adıma belirteyim ki her izleyişte hala aynı keyfi alıyorum. Film evrenine ait herşey birer ikon olmuşken nefis müziklerini de saymamak olmaz. Üçlemenin son filmi The Matrix Revolutions'ın final sahnesindeki Neo-Smith kapışmasının başlangıcında heyecanımızı iyice arttıran ve film bittikten sonra bile koltuklarımıza çivileyen şahane şarkı Navras eşliğinde efsane üçlemeyi hatırlamak istedim. 


25 Ocak 2011

5 Centimeters per Second

         Bir saniyede beş santimetre: kiraz çiçeklerinin düşüş hızı. Kar taneleri gibi bembeyaz, havada süzülerek saniye başına beş santimetrelik bir yol katediyor sakuralar.

         Adını buradan alan 5 Centimeters per Second'ı en iyi anlatacak kelimeleri seçmem istenseydi bunu yapamazdım. Çünkü izlememiş birisine hikayedeki hüznü, yalnızlığı ve bittiğinde ardında bıraktığı tuhaf melankoliyi anlatmanın herhangi bir yolu bence yok. Ancak başta uyarmak gerek, bir animeden beklediğiniz ve sevdiğiniz şey, anime filmlerinde ya da serilerinde popüler olan ve sık rastlanan fantastik aksiyon öğeleri ise bunları 5 Centimeters per Second’da kesinlikle bulamayacaksınız. Melodram çizgisine yakın, durağan ve duygusal bir animeden bahsediyorum ben.
5 Centimeters per Second’ın bir saatlik süresinde birbiriyle bağlantılı, her biri kısa film tadında üç bölüm yer alıyor: The Chosen Cherry Blossoms, Cosmonaut ve 5 Centimeters per Second. İlk bölümde hikayenin kahramanları Akari (kız) ve Takaki (erkek) ile tanışıyoruz. İlkokul arkadaşı olan bu iki çocuk, Akari’nin ailesiyle başka bir şehre taşınması üzerine arkadaşlıklarını mektuplaşarak sürdürmeye çalışıyor. Takaki kar fırtınasının yaşandığı bir gece gözünü karartıp hoşlandığı Akari’yi son bir kez görmek için trenle yola çıkıyor. 26 dakikalık bu bölümü Takaki’nin gözünden izliyoruz.


21 dakikalık ikinci bölümde ise artık liseye gitmekte olan Takaki hala farklı şehirlerde oldukları Akari’ye e-mail yazmaya devam ediyor, hiçbir zaman göndermediği mailler. Bu arada üçüncü bir kişi olarak Kanae ile tanışıyoruz. Zaten bu bölüm de Takaki’ye platonik olarak aşık olan Kanae’nin gözünden anlatılıyor. Üçüncü ve son bölüm ise toplam 16 dakika sürüyor. Takaki artık meslek sahibi bir genç adam. Bir sevgilisi olmasına rağmen ilk aşkı Akari’yi unutmuş değil. Ve bir gün trenyolu kavşağında yanından genç bir kadın geçiyor.


Bu şekilde anlatıldığında 5 Centimeters per Second’ın hikayesi kulağa belki çok sıradan gelebilir biliyorum. Dediğim gibi izlememiş birisine anlatmak zor ve gereksiz. Ama masalsı kar sahnelerini, Japonya’daki gerçek mekanları birebir animeye kopyalayan yönetmen Makoto Shinkai’nin ustalığını, enfes bir şarkının eşlik ettiği finalini ve hepsinden öte “seni bir kez daha görebilmek için hangi hızda yaşamalıyım?" diye soran Takaki’nin yalnızlığını ve mutsuzluğunu izleyen pek çok kişi kalbinin ortasına gelip oturan ağırlığı hissedecektir. 
 Son olarak aşağıdaki video spoiler içermiyor ancak trailer gibi de değil diyerek küçük bir uyarıda da bulunalım.  

19 Ocak 2011

Vanilla Sky Soundtrack

Bence filme çok yakışan bir şarkı:  Radiohead'den Everything In Its Right Place.
Soundtrack albümünde ayrıca R.E.M., Bob Dylan, The Chemical Brothers, Peter Gabriel gibi isimlerin de güzel şarkıları var. Tavsiye edilir.  



17 Ocak 2011

Takva – Bir Adamın Allah Korkusu

Günümüz Türkiye’sinin hassas ve çokça tartışılan bir meselesini ele alan Takva yaklaşık 3 yıl önce gösterime girdiğinde 43. Altın Portakal Film Festivali’nde 9 ödüle, Toronto Film Festivali’nde de Swarovski Kültürel Yenilik Özel Jüri Ödülü’ne layık görülmüştü. Özer Kızıltan’ın ilk uzun metrajlı sinema filmi olan ve başrollerde Erkan Can, Meray Ülgen, Güven Kıraç ve Settar Tanrıöğen'in rol aldığı filmle ilgili tartışmalar elbette çoktan duruldu ancak konusunun popülerliği nedeniyle tekrar masaya yatırmakta sakınca görmüyorum.
İslam terminolojisinde takva; kabaca, korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahlardan kaçınma anlamına geliyor. Filmin baş karakteri Muharrem de İslami kurallara sıkı sıkıya bağlı, ibadetini aksatmayan, kendi halinde, mütevazı bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Geleneksel bir ailede ve mahallede yetişmiş olan Muharrem’in hayatını kaplayan ve onu motive eden tek unsur Allah sevgisi ve korkusu. Bu sevgiyi cinselliği bile dışlayarak yaşamayı seçen Muharrem, düzenli olarak zikir törenlerine katıldığı güçlü bir tarikatın şeyhi tarafından tarikat mülklerinin kiralarını toplamakla görevlendirilir. Bu yeni sorumluluk aynı zamanda Muharrem’in dönüşüm sürecinin de başlangıcıdır. Kendine tamamen manevi değerlere dayalı, geleneksel bir dünya kurmuş olan Muharrem önüne konan cep telefonu, bilgisayar, yeni giysiler, şoförlü bir otomobil ile kendisini birdenbire maddi ve modern dünyanın içinde bulur. Değişen sadece kıyafetleri ve kestiği sakalı değil, çevresine sergilediği tavırlardır. Artık tarikatın saygınlığının temsilcisi olarak güç sahibi bir kişidir. Emir alan değil, emir verendir. Tarikatın öğretisi ve uygulamaları arasındaki çelişki sonucu kafası karışmaya başlayan Muharrem’in iç dünyası, çalıştığı yerde rüşvet alınca iyice darmadağın olur. Bir süredir rüyalarında seviştiğini gördüğü kadın da her şeyin üzerine tuz biber ekmektedir.
Takva, siyasal uzantıları karmaşık olan tarikat gerçeğini ele alarak cesur bir adım atmış olmakla birlikte aslında kimseyi kızdırmamaya ya da karşısına almamaya çalışan bir film. Durduğu nokta eleştirel ya da provokatif olmaktan çok uzak. Tarikatların belli bir kesimde ne kadar saygı gördüğü ve aynı kesim üzerinde iktidar sahibi olduğuna işaret ederken şeyh karakteri de bunu destekleyecek şekilde çiziliyor. Ancak öte yandan tarikatın kimi çifte standart uygulamalarını da göstermeden geçmiyor.
Takva’nın üzerinde tartışılan sevişme sahnelerine gelince. Muharrem sık sık rüyasında aynı kadınla seviştiğini görüyor. Hele bu sahnenin filmde ilk defa bir zikir töreni sahnesinden hemen sonra gelmesi oldukça manidar. Böylece zikirdeki kendinden geçme hali ile orgazm birbiriyle ilişkilendirilmiş oluyor. Muharrem cinselliği düşüncelerinden uzak tutmaya çalıştıkça bilinçaltının, rüyalarında harekete geçtiğini görüyoruz. Rüyalarda belirgin olan bir başka şey ise renk seçimi. Diğer sahnelerde İslam’ın rengi yeşilin kullanımına rastlarken rüya sahnelerinde kırmızı, yani tutkunun ve şeytanın rengi hakim oluyor. İlerleyen sahnelerde yeşil renk artık sadece dolar rengi olarak karşımıza çıkıyor.  Kırmızı rengi gördüğümüz son nesne ise Muharrem’in rüyalarında gördüğü kadınla karşılaştığında kadının başındaki örtü. Yani kadının kötü, baştan çıkarıcı şeytanla bağlantısı renkle kurulmak isteniyor. O zaman bu noktada Takva’nın kadın sunumuna da değinme gereği doğuyor.
Filmdeki tek kadın karakter Muharrem’in rüyalarında karşılaştığımız kadın ve onun filmin sonuna doğru şeyhin kızı Hacer’le aynı kişi olduğunu anlıyoruz. Kadının sadece cinsel arzu nesnesi olarak sunumu oldukça belirgin. Tarikatlarda genel olarak babaerkil iktidarın egemen olduğu bilinse de filmde kadının tek işlevinin cinsel tatmin nesnesi olması bana göre rahatsız edici.
Genel olarak filmde hissettirilmeye çalışılan az önce bahsettiğimiz tarafsız duruş çok büyük bir eksik olarak değerlendirilmemeli. Takva Türkiye’nin gündemindeki popüler bir konuyu kendisine fon alarak, Allah sevgisi ile yola çıkmış, o yola hayatını adamış, özünde saf bir adamın nefsiyle mücadelesi sonunda, baş edemediği Allah korkusu karşısında altüst oluşunu net bir şekilde anlatmayı başarıyor. Muharrem’in dediği gibi o sadece iyi bir insan olmak istiyor. Oyunculuğuyla, Replikas imzalı müzikleriyle, sade sinema diliyle dikkate alınması gereken bir film Takva. O halde finali biz de tıpkı film gibi Nazım Hikmet’in aynı şiiriyle yapalım;

Çok alametler belirdi vakit tamamdır
Haram helal oldu, helal haramdır
Kendi kendimizle barışmaktayız gülüm
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya da dünyamıza inecek ölüm

13 Ocak 2011

Great Expectations Soundtrack


Bir filmi tamamlayan en önemli parçalardan biri de müziktir dediğimde çoğu kişi bana katılacaktır. Bir filmin müziğini, o filmi izledikten çok sonra başka bir yerde duyduğunuzda filmin en güzel ve önemli sahneleri ister istemez aklınızda canlanıverir. İşte o anda o filmi tekrar izlemek için güçlü bir arzu duyar ve hatta belki şarkı süresince o filmin kahramanı gibi hissedebilirsiniz. Bende bu etkiyi bırakan bazı soundtrackleri paylaşmaya karar verdim bu yüzden. Başlangıç filmi; Great Expactations, şarkı; Life in Mono.

12 Ocak 2011

Sevmek Zamanı


not: bu yazı filmin sonuyla ilgili gelişmeleri ele vermektedir.

Çekildiği 1965 yılından çok sonra sinema severler tarafından “kült” mertebesine yerleştirilmiş olan Sevmek Zamanı, ilk elde klasik bir “fakir erkek - zengin kız arasındaki imkansız aşkı” anlatır görünse de özünde çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Film temelde, sevgilinin her şeyiyle bizzat kendisine mi, yoksa seven kişinin zihninde ona atfettiği ya da öyle zannettiği özellikleri sebebiyle mi aşık olunduğu gibi aşkın doğasına dair düşündürücü bir soru sorar. Ancak hikayesinin ve biçiminin son derece yalın olmasına rağmen, Sevmek Zamanı filmi sınıfsal temsillerden, kadın sunumuna, doğu-batı karşıtlığından tasavvufa kadar pek çok açıdan irdelenmesi mümkündür. Bu yazıda Sevmek Zamanı üzerine kafa yorup, kendi naçizane düşüncelerimi paylaşacağım.
Başrollerinde Müşfik Kenter ve Sema Özcan’ın oynadığı, yönetmenliğini ise Metin Erksan’ın yaptığı filmin konusu aslında Yeşilçam filmlerinde sıklıkla karşılaştığımız örnekleri anımsatır. Boyacılık yapan Halil ve ustası Mustafa adadaki köşklerden birinde boyacılık yapmaktadırlar. Halil köşkte, duvarda asılı bir kadın resmi görür ve resme aşık olur. Bir yıl boyunca her gün köşke girer ve resmi seyreder. Ancak, bir gün, köşkün sahibinin kızı olan resimdeki Meral iki arkadaşıyla köşke gelir ve Halil'i resmini seyrederken görür. Halil’in aşkından çok etkilenir ve karşılık vermek ister ancak Halil Meral’e değil, resmin kendisine aşık olduğunu söyleyerek Meral’i reddeder.
Çekildiği tarihte Türk sinemasının genel özellikleri düşünüldüğünde Sevmek Zamanı’nın sahip olduğu sembolik anlatı yapısı özellikle dikkat çekicidir. Öncelikle filmde göze çarpan ikili karşıtlıkları tespit edebiliriz: Kadın (Meral) / Erkek (Halil), Aslı (Meral) / Sureti (Resim ve manken), Üst sınıf (Meral ve çevresi) / Alt sınıf (Halil ve Mustafa), Kent (İstanbul) / Doğa (Ada ve orman), Batı (Meral) / Doğu (Halil), Modern (Meral’in hayat tarzı) / Geleneksel (Halil’in hayat tarzı), İyi (Halil) / Kötü (Başar)
Kadın-erkek karşıtlığı temeldeki cinsiyet karşıtlığı olduğu kadar aslında Meral ve Halil’in iki farklı dünyaya ait olmalarıdır. İleride bahsedilecek bu karşıtlıkların toplamı tek bir sahnede gösterilmiştir: ayrılık konuşmasını yaparken Halil’in üzerinde siyah ceket, Meral’in üzerinde ise beyaz bir ceket vardır. İkisi birbirinden siyahla beyaz kadar farklıdır.
Halil’in filmin başında sürekli olarak tekrarladığı “Ben sana değil, resmine aşığım” cümlesi suret ve aslı arasındaki karşıtlığı vurgulamaktadır. Pek çok sahnede Meral ve resmini hatta son sahnede de Meral, resim ve gelinlikli mankeni yan yana görürüz.

Meral zengindir, yani üst sınıfa mensuptur. Hem adadaki evlerinden, hem İstanbul’da küçük bir kısmını gördüğümüz odasından, kıyafetlerinden bunu anlamak mümkündür. Ayrıca babası büyük bir işyerinin sahibidir. Başar da kıyafetleri ve kullandığı araba ile üst sınıfa ait olduğunu anlatmaktadır. Halil ise alt sınıftandır. Boyacılık yapar, Mustafa ile birlikte adadan ayrıldıktan sonra ormanda küçük bir evde yaşamaya başlamıştır. İkisi arasındaki bu sınıflar arası farklılığı en sade şekilde temsil eden sahne ise; adada yüksek kayalıkların üzerinde denize bakarken arkadan siluetlerini gördüğümüz sahnedir. Meral daha yüksek bir kayalığın üzerinde dururken, Halil’in durduğu kaya ise daha aşağıdadır. 
Filmde doğayı temsil eden önce Büyükada sonra da İstanbul’daki göl ve ağaçlarla süslü ormandır. Kent ise İstanbul’dur. Kent-doğa karşıtlığına kadın ve erkek de yerleştirilmiştir. Meral kenti temsil eder; Halil denize ya da göle bakarken, O odasının balkonundan deniz ve İstanbul manzarasına bakmaktadır. Meral şehirde sokaklarda dolaşırken, paralel kurguyla gösterilen Halil ormandan ağaçların arasında dolaşmaktadır. Halil doğada baltayla odun kesmektedir. Meral yağmur altında şemsiyesi ile dolaşırken Halil’i hiçbir zaman şemsiye ile görmeyiz. “Doğadan” gelenle ıslanmaktan çekinmemektedir. Meral ve Halil sevgili olduklarında ise ikisi de şemsiyesiz halde yağmur altında el ele yürürler. Veya Meral atış poligonundan dönerken ayakkabılarını çıkarıp, çamurlu yolda yalınayak yürümeye başlar. Bunlar kadının erkekle birlikte doğayı da kabul etmesidir.
Filmdeki doğu-batı ile modern-geleneksel karşıtlığı Meral ve Halil’in yaşam tarzlarında vücut bulmaktadır. Örneğin Meral Bach dinlemektedir, Halil ise ut. Meral’in odası kitaplar ve dergilerle doludur, Ovidius’a ait Sevişme Yolu isimli bir kitap okumaktadır.
İyi ile kötü arasındaki karşıtlıkta taraflar Halil ve Başar’dır. Halil’in tüm dürüst, samimi, alçak gönüllü tavırlarına karşılık Başar klasik Türk filmlerindeki zengin, züppe, şımarık genç stereotipine birebir uymaktadır.
Bilindiği üzere, bir filmi oluşturan sahneler belli bir anlamı inşa etmek amacıyla belirli bir sıralamaya tabi tutulurlar. Sahneler arasındaki geçişler bir hareketin ya da durumun devamlılığını sağlarken, herhangi bir sahne kendisinden önceki veya sonraki sahne ile farklı anlamlar kazanabilir. Sözgelimi, Halil’i Meral’le ilk karşılaşmalarından sonra boya yaptıkları evde Mustafa’dan ut dinleyip, yağmurun vurduğu pencereden dışarı bakarken gördüğümüz sahnenin hemen ardından aynı şekilde Meral’in pencereden baktığı sahne gelmektedir. İki kere tekrarlanan bu sahne iki karakterin de birbirini düşündüğünü anlatmak için kurgulanmıştır.  
Sevmek Zamanı’nın çekildiği dönemde gösterime girmesine engel olan o dönem için yenilikçi yapısı Avrupa sinemasında örneklerine rastlanan metaforlarla örülü sembolik anlatısından kaynaklanmaktadır. Metin Erksan anlatmak istediğini kelimeler yerine görüntüleri kullanarak mükemmel biçimde anlatmıştır. Filmin en önemli metaforlarından birisi kayıktır. Kayık, Halil’in bir yıldır yaşamakta olduğu ada gibi karayla bağlantısı olmayan bir araçtır, tek başınalığı, uzaklığı, yalıtılmışlığı anlatmaktadır. Ama aynı zamanda Halil’in insanlardan uzak, tek kişilik dünyasının da metaforudur. Halil’in, boyacı Mustafa’dan başka bir yakını yok gibidir. Ne adada, ne İstanbul’da dolaştığı sokaklarda ne de ormanda çevrede adeta terkedilmişçesine başka hiç insan yoktur. Dünyası o kadar tek kişiliktir ki, aşkı bile canlı bir insana değil, onun resmine karşıdır. Meral’in kendisine aşık olduktan sonra ikisini birlikte kayıkta görürüz. Halil dünyasına Meral’i kabul etmiştir. Meral’in evleneceği haberini aldıktan sonra ise Halil kayıkta Meral’in resmi ve manken ile birliktedir. Gelinlikler içinde Meral gelir, suretlerini suya bırakır; Halil’in dünyası tekrar iki kişiliktir.
Filmdeki insansızlık ve yalnızlık sadece Halil’in değil Meral’in dünyası için de geçerlidir. Filmin başında iki kız arkadaşıyla gördüğümüz Meral’i, Halil’e aşık olduktan sonra Başar dışında yanında kimseyle görmeyiz. İkisinin düğün sahnesinde bile misafirler büyük bir paravanın üzerine düşmüş dans eden gölgelerden ibarettir. Aşkın dünyasında üçüncü kişilere yer yoktur.
Sözsüz iletişim kodları da filmdeki “gösterebiliyorsan kelimeleri kullanma” mottosunu destekleyecek biçimde kullanılmıştır. Sözsüz iletişim kodları ses tonu ve vurgulama, konuşma sürati, vücut pozisyonu, yüz ifadesi, göz teması, iki kişi arasındaki mesafe, mimikler, jestler, kıyafet tarzı, statü sembolleri şeklinde sayılabilir.

Filmde en öne çıkan sözsüz iletişim kodu göz temasıdır. Başlangıçta Halil, Meral’in yüzüne sadece resminde bakmakta, Meral kendisine her baktığında ise bu bakışa karşılık vermeyerek başını çevirmektedir. Film boyunca da aralarında geçen diyaloglarda yüz yüze, birbirlerine bakarak konuştuklarını görmeyiz. Halil’in Meral’in gözlerine bakmaya başladığı ilk sahne, atış poligonundaki kavgadan sonra yalınayak yürüyen Meral’e rastladığı sahnedir. Daha sonra kayıkta uzun uzun bakışırlar, Halil artık Meral’in aşkını kabul etmiştir.
İki kişi arasında mesafe kodu açısından bakıldığında kişiler arasındaki mesafenin konuşmanın olumlu ya da olumsuz olmasına göre değiştiği görülmektedir. Halil’in, Meral’in aşkını kabul etmediği sahnelerde kadının olumlu ikna sözleriyle kendisine yaklaşmasına karşılık, reddediş cümleleriyle uzak durmasını ve geri çekilerek ya da başka tarafa yönelerek aralarına belirli bir mesafe koyduğu görülmektedir. Kişiler arasındaki mesafeye bir başka örnek Halil ve Meral’in babasının konuştukları sahnede görülebilir. Baba, kızıyla ilişkilerini onayladığını anlatırken, dostane biçimde elini Halil’in omzuna atmıştır.
Meral ve arkadaşlarının ellerinde şemsiyelerle adada, ağaçlar arasında dolaştıkları sahne, daha eski zamanların elinde şemsiye ile biraz da flörtöz biçimde dolaşan kadınlara dair bir koddur.
Filmin teknik kodlarını incelemeye ise çekim açılarından başlayabiliri. Filmlerde kullanılan çekim açıları ilgili sahnedeki anlamı desteklemek, güçlendirmek amacına hizmet etmektedir. Örneğin, yakın çekim kullanımı yakınlık, içtenlik mesajı vermek için, orta çekim kişisel ilişki belirtmek için, dekor ve kişileri içeren uzun çekim bağlam, alan, kamusal uzaklıkla ilişki kurmak için, genel çekim ise sosyal ilişkiyi anlatmak için kullanılmaktadır.
Filmde karakterlerin duygularını ve bu duyguların samimiliğini vurgulamak amacıyla Halil ve Meral’in yüzleri, sık sık yakın çekimle gösterilmektedir. Karakterlerin duygu yoğunluğunun zirvede olduğu iki sahnede ise genel çekimin kullanıldığı görülmektedir. Bu sahnelerden ilki atış poligonunda Halil, Başar’ın arkadaşlarından dayak yedikten sonra kendisine sarılan Meral’i bırakıp, uzaklaştığı sahnedir. Meral diz çökmüş vaziyette ağlarken Halil yokuş aşağı yürüyerek kadrajdan çıkar. Meral terkedilmiştir. Genel çekime örnek olarak verilebilecek ikinci sahne Meral’in gelinlikle kayığa bindikten sonra resmini ve mankeni suya attığı sahnedir. Resmin ve mankenin suya battığını yakından görsek de, suya atılma anlarını uzaktan izleriz.
İzleyiciye aktarılmak istenen duyguyu desteklemek amacıyla bir teknik kod olarak müzik kullanımı filmlerde oldukça yaygındır. Sevmek Zamanı filminin çoğu sahnesinde duyulan acıklı Türk Sanat Müziği şarkısının yanı sıra Meral ve Halil arasındaki zıtlığı vurgulamak amacıyla da Bach ya da düğün sahnesinde olduğu gibi batılı şarkılar da vardır. Meral ve arkadaşları adada ağaçların arasında keyifli bir biçimde yürürlerken neşeli bir melodi, Başar Meral ve Halil’e ateş edeceği sırada ise gerilimi vurgulamak için daha tedirgin edici bir melodi fonda duyulmaktadır. Nitekim ateş ettikten sonra da müzik birden değişerek filmin başından beri duyulmakta olan tema müziğine döner.
Filmdeki efekt kullanımına örnek olarak da Başar’ın Halil’e bağırdığı, aşağıladığı ve nihayetinde de ikisinin dövüştüğü sahnede fonda duyulan köpek havlamalarını vermek mümkündür. Duyulan birden fazla köpeğe ait olan havlama iki erkek arasındaki gerginliğe ve husumete işaret etmektedir.
Kameranın kendi kadrajının sınırladığı alan içinde yönetmen çevredeki objeleri de kullanarak karakterleri ayrıca bir çerçevelemeye tabi tutmuştur. Halil ve Meral’in ilk karşılaştıkları sahnede balkona açılan cam kapının pervazları Halil ve Meral’i ayrı ayrı çerçeveleyerek, farklı dünyalara ait olmalarını sembolik biçimde işaret etmektedir. Benzer çerçeveleme biçimi iki karakterin ikinci kez karşılaştığı limonluktaki sahnede de görülmektedir. Kapının çerçevesi kadın ve erkeğin arasında doğal bir sınır gibi durarak ikisini birbirinden ayırmaktadır.
Atış poligonunda dayak yiyen Halil’e koşmak isteyen Meral Başar tarafından engellenirken oturma yerlerinin direkleriyle çerçevelenmiştir. Direkler Meral’in Başarın elinden kurtulamayacağını vurgular gibidir.
Halil, Meral’in aşkını kabul ettikten sonra iki karakteri aynı çerçeve içinde görmek mümkündür. Birbirlerine sarıldıktan sonra kamera genel çekimle ikisini gösterir, kameraya daha yakın olan iki ağaç gövdesinin ortasındaki alanda  el ele yürümektedirler. İki ağaç arasındaki alanın benzer biçimde doğal bir çerçeve gibi kullanımına Halil ve Meral’i kayıkta beraber gördüğümüz bir başka sahnede de rastlamak mümkündür. Halil, Meral’in aşkına güvenmiş, onu kendi dünyasına kabul etmiştir. 
Bir ağaç gövdesinin doğal bir sınır gibi kullanıldığı en çarpıcı sahne ise, filmin sonunda Başar’ın kayıktaki Halil ve Meral’e baktığı sahnedir. Kayık kadrajın solunda, Başar ise sağdadır, tam ortada ise ince bir ağaç ileriye doğru uzanmaktadır. Kayığın içinde, herkesten yalıtılmış, ayrı dünyaları Başar’ın dünyasından çok farklıdır artık. Öldüklerinde ise aşkları artık her türlü hayal kırıklığı, ayrılık korkusundan kurtulur, özgür kalır ve bir nevi özgürleşir.
Her ayrıntısı ince ince işlenmiş fotoğraf karesi gibi sahneleri ve çarpıcı aşk hikayesiyle Sevmek Zamanı’nın geç de olsa günümüzde hakkettiği değere kavuşması önemlidir. Beyazperdede defalarca işlenmiş olan zengin kız-fakir erkek aşkının imkansızlığı üzerinden ilerleyen öyküsünü yaratıcı bir görsellikle besleyerek anlatmış, hatta bu görsellik günümüzün pek çok yönetmenine de ilham vermiştir. Sevmek Zamanı için artık saygıda kusur etmeme zamanıdır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...