Sayfalar

19 Nisan 2012

Cannes Film Festivali Yarışma Kategorisi Filmleri



   Sinema dünyasının seçkin festivallerinden Cannes bu yıl 16-27 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. Jüri başkanının İtalyan yönetmen Nanni Moretti olacağı festivalin yarışma kategorisinde yer alan filmler de nihayet açıklandı. Listede tabiri caizse pek çok 'baba' yönetmen yer alıyor. Ama ne yalan söyleyim en çok Michael Haneke ismi beni heyecanlandırdı. İşte o liste: 

Moonrise Kingdom - Wes ANDERSON
Rust & Bone - Jacques AUDIARD
Holy Motors - Leos CARAX 
Cosmopolis - David CRONONBERG
Paperboy - Lee DANIELS
Killing Them Softly - Andrew DOMINIK
Reality - Matteo GARRONE
Amour - Michael HANEKE
Lawless - John HILLCOAT
In Another Country - Hong Sang SOO
The Taste of Money - Im Sang-SOO
Like Someone in Love - Abbas KIAROSTAMI 
The Angel’s Share - Ken LOACH
Beyond the Hills - Cristian MUNGIU
After the Battle - Yousry NASRALLAH 
Mud - Jeff NICHOLS
Vous n’avez encore rien vu - Alan RESNAIS
Post Tenebras Lux - Carlos REYGADAS
On the Road - Walter SALLES
Paris Amour - Ulrich SEIDL 
The Hunt - Thomas VINTERBERG
Innebel - Sergei LOZNITSA 

11 Nisan 2012

Texas Killing Fields

    
   Keşke benim babam da meşhur bir yönetmen olsaydı, ben de onun ününden, kredisinden, çevresinden nasiplenseydim. Texas Killing Fields'in (Teksas Ölüm Tarlası) yönetmeni Ami Canaan Mann'in, Michael Mann'in kızı olduğunu öğrendiğimde genetik faktörlerin belirleyici olduğunu ileri süren teorileri hatırlayıp, böyle babanın kızı kötü film çekmemiştir diye düşünmüştüm. Armut her zaman dibine düşmüyor demek ki.
      Film, gerçek bir öyküden yola çıkıyor. 70'li yıllarda Texas City'de hepsi faili meçhul kalmış çok sayıda kadın cinayeti işlenmiş ve bu kadın cesetlerinin bulunduğu bölgeye de "Ölüm Tarlaları" adı verilmiş. Film bu olaya da atıfta bulunarak, günümüzde benzer şekilde işlenen ve aynı bölgeye bırakılan kadın cinayetlerini ve bu cinayetleri araştıran iki polisi merkeze alıyor. Buraya kadar sorun yok, hatta seri katil araştıran polisiye filmlere bayılan bendeniz bu kısa konuyu öğrenince oldukça heveslendim. Ama gelin görün ki, filmin cinayetleri çözmek, katil peşinde ipucu aramak gibi bir derdi yok. Aslında var da yan öykü olarak o kadar çok şey anlatmak istiyor ki, şimdi ben ne seyrediyorum diyorsunuz. Bir yanda iki polis memurunun kendi özel hayatlarındaki sorunları, geçmişten getirdiği problemleri (zaten her polisiye filmin eşinden ayrılmış, yalnız, mutsuz bir polisi mutlaka vardır), bir yanda Texas City'nin yoksulluğu, uyuşturucu ve fuhuş sorunu, bir yanda sorunlu annesi ve abisiyle yaşayan Ann'in dramı derken konu fazlasıyla dağılıyor ve hiçbir karakterin hikayesini derinlemesine öğrenmek mümkün olmuyor. Filmin finali itibariyle küçük Ann'in hikayesinin anlatılması bir miktar anlamlı gelebilir ama yine de bir hayli zorlama olmuş. Filmin finali demişken her polisiyede olan "katilin beklenmeyen bir kişi olması" geleneği de fos çıkıyor. Çünkü daha ilk göründüğü karede katilin kim olduğunu tahmin etmek çok kolay. Bu noktada "yönetmenin derdi katil konusunda sürpriz yapmak değil" diyebilirsiniz, ama o zaman izleyiciyi şaşırtacak sözde şüphelilere ne gerek vardı diye cevap veririm. 


     Filme dair akılda kalabilecek en önemli şey atmosfer yaratmadaki başarısı. Filmin kasvetli ve karanlık havası karakterlere ve hikayeye son derece uygun olmuş. Oyunculuk açısından da sırıtan birşey yoktu. Sam Worthington'ı oyunculuk açısından biraz kabız bulsam da  rolüne oturmuştu. Jeffrey Dean Morgan gibi karizmatik bir oyuncu şimdiye kadar yer aldığı çoğu dandik filmle kendisini harcamaya devam ediyor. Hugo'dan hatırlayacağınız Chloé Grece Moretz'i ise ileride daha büyük projelerde izleyeceğimizden eminim. Kısacası Texas Killing Fields için iyi oyunculuk ve görsellik notu sınıfı geçer. Yani belki de Mann'in elinde daha derli toplu bir senaryo olsaydı, başarılı bir kara film izleme şansımız olabilirdi.  

4 Nisan 2012

To Rome With Love Trailer

     Woody Allen New York'tan çıkıp Avrupa'da sürdürdüğü turuna İtalya'da devam ediyor. Kadroda  her zamanki gibi elini sallasan stara çarpma durumu var: Penelope Cruz, Ellen Page, Alec Baldwin, Roberto Benigni, Jesse Eisenberg ve Woody Allen. Ne zamandır Allen kendi filmlerinde görünmüyordu, onun nevrotik hallerini özlemiştim şahsen. 
       Aşağıdaki fragmanı da izledikten sonra To Rome With Love merakla beklenen filmler listemde en üst sıraya çoktan yerleşti.   

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...