Sayfalar

16 Nisan 2013

Seven Psychopaths / Yedi Psikopat

     
   Bir ipte iki cambaz oynamaz derler, peki bir filmde yedi psikopat yer alırsa neler olur? Merak edenler için sorunun cevabını yönetmen Martin McDonagh ikinci filmi Seven Psychopaths'te veriyor. İsmi  "Yedi Psikopat" olan bir senaryo yazmaya çalışan Marty'nin elinde başlıktan başka bir fikir yoktur. Yarı çatlak arkadaşı Billy ise suç ortağı Hans ile birlikte köpek kaçırıp, karşılığında konulan ödülü alarak geçinmektedir. Bir gün bu ikili psikopat bir gangsterin köpeğini kaçırınca işler sarpa sarar. Bundan sonrası birbirinden ilginç karakterler, bolca gariplik ve akıl almaz yan öykülerle ilerliyor. Aslında bahsettiğim bu hikaye yapısı bir miktar tanıdık gelebilir. Kendisi dışında gelişen tuhaf olayların ortasında kalan ana kahramanın başka karakterlerle kesişen, kara mizah ve suç karışımı öyküsü daha önce pek çok filmde karşımıza çıktı. Ancak Seven Psychopaths'in başarısı, tanıdık bir izleği klişelerin tuzağına düşmeden, zekice yazılmış diyaloglar ve iyi oyunculuklarla anlatabilmesinde yatıyor. Temponun zirve yapması gereken yerde filmin durağanlaşması, son anda gerçekleşmesi beklenen bir ters köşenin veya absürt tesadüflerin olmaması filmi Holywood'daki türdeşlerinden ayıran en önemli özelliği. Zaten Holywood karşıtlığını filmin süper diyaloglarında da yakalamak mümkün. Bütün bunlar Seven Psychopaths'i uzun zamandır izlediğim en iyi suç filmi yapmaya yetiyor da artıyor. 
      Filmin yedi psikopatına gelirseek... Baş psikopat Billy rolünde Sam Rockwell bence bir harika. Öyle ki Billy gibi kankam olsun istedim bi an. Her ne kadar (ve nedense) underratted bir aktör olsa da Sam Rockwell her zaman benim favorilerim arasında yer almıştır zaten. Colin Farrell ve Küçük Emrah kaşları hakkındaki düşüncelerimi daha önce paylaşmış olmalıyım, iyi bir oyuncu olabilir ama o kaşlar havaya kalktığı an, en dramatik sahnede bile gülme basıyor elimde değil. Christopher Walken yaşayan bir efsane, yorum yapmak bile gereksiz. Filmin hayvan sever psikopatları olarak Tom Waits ve Woody Harrelson'ın yer aldığı sahneler de oldukça keyifliydi. Açılışta Michael Pitt ve Michael Stuhlbarg'ın arasındaki diyalog sahnesi ise bendenizin de aralarında bulunduğu Boardwalk Empire izleyicileri için hoş bir sürpriz olmuş. Oyuncularla ilgili son bir not: filmin afişinde Abbie Cornish ve Olga Kurylenko'nun da psikopatlar arasında gösterilmesine aldanmayın, demezsem çatlarım hiç alakaları yok.  



    Martin McDonagh'ın, In Bruges gibi beğenilen bir filmden sonra yeni çalışmaları merakla beklenen bir yönetmen haline gelmesi kaçınılmazdı. 4 yıl aradan sonra çektiği Seven Psychopats bu açıdan belki de yönetmenin kariyerinde önemli bir kilometre taşı olarak yer alacak. Seven Psychopaths'teki incelikli Holywood eleştirileri düşünülürse kendisinin ana akım tabir edilen kesimden uzak duracağını ileri sürmek ve hatta daha da ileri gidersek böyle yapmasını temenni etmek mümkün. Üçüncü filmini merakla bekliyoruz. 

Spoiler: Filmin Vietnamlı psikopatı için gerçek bir karakterden esinlenildiğini biliyor muydunuz? İlham kaynakları için buraya ve buraya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...