not: bu yazı filmin sonuyla ilgili gelişmeleri ele vermektedir.
Çekildiği 1965 yılından çok sonra sinema severler tarafından “kült” mertebesine yerleştirilmiş olan Sevmek Zamanı, ilk elde klasik bir “fakir erkek - zengin kız arasındaki imkansız aşkı” anlatır görünse de özünde çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Film temelde, sevgilinin her şeyiyle bizzat kendisine mi, yoksa seven kişinin zihninde ona atfettiği ya da öyle zannettiği özellikleri sebebiyle mi aşık olunduğu gibi aşkın doğasına dair düşündürücü bir soru sorar. Ancak hikayesinin ve biçiminin son derece yalın olmasına rağmen, Sevmek Zamanı filmi sınıfsal temsillerden, kadın sunumuna, doğu-batı karşıtlığından tasavvufa kadar pek çok açıdan irdelenmesi mümkündür. Bu yazıda Sevmek Zamanı üzerine kafa yorup, kendi naçizane düşüncelerimi paylaşacağım.
Başrollerinde Müşfik Kenter ve Sema Özcan’ın oynadığı, yönetmenliğini ise Metin Erksan’ın yaptığı filmin konusu aslında Yeşilçam filmlerinde sıklıkla karşılaştığımız örnekleri anımsatır. Boyacılık yapan Halil ve ustası Mustafa adadaki köşklerden birinde boyacılık yapmaktadırlar. Halil köşkte, duvarda asılı bir kadın resmi görür ve resme aşık olur. Bir yıl boyunca her gün köşke girer ve resmi seyreder. Ancak, bir gün, köşkün sahibinin kızı olan resimdeki Meral iki arkadaşıyla köşke gelir ve Halil'i resmini seyrederken görür. Halil’in aşkından çok etkilenir ve karşılık vermek ister ancak Halil Meral’e değil, resmin kendisine aşık olduğunu söyleyerek Meral’i reddeder.
Çekildiği tarihte Türk sinemasının genel özellikleri düşünüldüğünde Sevmek Zamanı’nın sahip olduğu sembolik anlatı yapısı özellikle dikkat çekicidir. Öncelikle filmde göze çarpan ikili karşıtlıkları tespit edebiliriz: Kadın (Meral) / Erkek (Halil), Aslı (Meral) / Sureti (Resim ve manken), Üst sınıf (Meral ve çevresi) / Alt sınıf (Halil ve Mustafa), Kent (İstanbul) / Doğa (Ada ve orman), Batı (Meral) / Doğu (Halil), Modern (Meral’in hayat tarzı) / Geleneksel (Halil’in hayat tarzı), İyi (Halil) / Kötü (Başar)
Kadın-erkek karşıtlığı temeldeki cinsiyet karşıtlığı olduğu kadar aslında Meral ve Halil’in iki farklı dünyaya ait olmalarıdır. İleride bahsedilecek bu karşıtlıkların toplamı tek bir sahnede gösterilmiştir: ayrılık konuşmasını yaparken Halil’in üzerinde siyah ceket, Meral’in üzerinde ise beyaz bir ceket vardır. İkisi birbirinden siyahla beyaz kadar farklıdır.
Halil’in filmin başında sürekli olarak tekrarladığı “Ben sana değil, resmine aşığım” cümlesi suret ve aslı arasındaki karşıtlığı vurgulamaktadır. Pek çok sahnede Meral ve resmini hatta son sahnede de Meral, resim ve gelinlikli mankeni yan yana görürüz.
Meral zengindir, yani üst sınıfa mensuptur. Hem adadaki evlerinden, hem İstanbul’da küçük bir kısmını gördüğümüz odasından, kıyafetlerinden bunu anlamak mümkündür. Ayrıca babası büyük bir işyerinin sahibidir. Başar da kıyafetleri ve kullandığı araba ile üst sınıfa ait olduğunu anlatmaktadır. Halil ise alt sınıftandır. Boyacılık yapar, Mustafa ile birlikte adadan ayrıldıktan sonra ormanda küçük bir evde yaşamaya başlamıştır. İkisi arasındaki bu sınıflar arası farklılığı en sade şekilde temsil eden sahne ise; adada yüksek kayalıkların üzerinde denize bakarken arkadan siluetlerini gördüğümüz sahnedir. Meral daha yüksek bir kayalığın üzerinde dururken, Halil’in durduğu kaya ise daha aşağıdadır.
Filmde doğayı temsil eden önce Büyükada sonra da İstanbul’daki göl ve ağaçlarla süslü ormandır. Kent ise İstanbul’dur. Kent-doğa karşıtlığına kadın ve erkek de yerleştirilmiştir. Meral kenti temsil eder; Halil denize ya da göle bakarken, O odasının balkonundan deniz ve İstanbul manzarasına bakmaktadır. Meral şehirde sokaklarda dolaşırken, paralel kurguyla gösterilen Halil ormandan ağaçların arasında dolaşmaktadır. Halil doğada baltayla odun kesmektedir. Meral yağmur altında şemsiyesi ile dolaşırken Halil’i hiçbir zaman şemsiye ile görmeyiz. “Doğadan” gelenle ıslanmaktan çekinmemektedir. Meral ve Halil sevgili olduklarında ise ikisi de şemsiyesiz halde yağmur altında el ele yürürler. Veya Meral atış poligonundan dönerken ayakkabılarını çıkarıp, çamurlu yolda yalınayak yürümeye başlar. Bunlar kadının erkekle birlikte doğayı da kabul etmesidir.
Filmdeki doğu-batı ile modern-geleneksel karşıtlığı Meral ve Halil’in yaşam tarzlarında vücut bulmaktadır. Örneğin Meral Bach dinlemektedir, Halil ise ut. Meral’in odası kitaplar ve dergilerle doludur, Ovidius’a ait Sevişme Yolu isimli bir kitap okumaktadır.
İyi ile kötü arasındaki karşıtlıkta taraflar Halil ve Başar’dır. Halil’in tüm dürüst, samimi, alçak gönüllü tavırlarına karşılık Başar klasik Türk filmlerindeki zengin, züppe, şımarık genç stereotipine birebir uymaktadır.
Bilindiği üzere, bir filmi oluşturan sahneler belli bir anlamı inşa etmek amacıyla belirli bir sıralamaya tabi tutulurlar. Sahneler arasındaki geçişler bir hareketin ya da durumun devamlılığını sağlarken, herhangi bir sahne kendisinden önceki veya sonraki sahne ile farklı anlamlar kazanabilir. Sözgelimi, Halil’i Meral’le ilk karşılaşmalarından sonra boya yaptıkları evde Mustafa’dan ut dinleyip, yağmurun vurduğu pencereden dışarı bakarken gördüğümüz sahnenin hemen ardından aynı şekilde Meral’in pencereden baktığı sahne gelmektedir. İki kere tekrarlanan bu sahne iki karakterin de birbirini düşündüğünü anlatmak için kurgulanmıştır.
Sevmek Zamanı’nın çekildiği dönemde gösterime girmesine engel olan o dönem için yenilikçi yapısı Avrupa sinemasında örneklerine rastlanan metaforlarla örülü sembolik anlatısından kaynaklanmaktadır. Metin Erksan anlatmak istediğini kelimeler yerine görüntüleri kullanarak mükemmel biçimde anlatmıştır. Filmin en önemli metaforlarından birisi kayıktır. Kayık, Halil’in bir yıldır yaşamakta olduğu ada gibi karayla bağlantısı olmayan bir araçtır, tek başınalığı, uzaklığı, yalıtılmışlığı anlatmaktadır. Ama aynı zamanda Halil’in insanlardan uzak, tek kişilik dünyasının da metaforudur. Halil’in, boyacı Mustafa’dan başka bir yakını yok gibidir. Ne adada, ne İstanbul’da dolaştığı sokaklarda ne de ormanda çevrede adeta terkedilmişçesine başka hiç insan yoktur. Dünyası o kadar tek kişiliktir ki, aşkı bile canlı bir insana değil, onun resmine karşıdır. Meral’in kendisine aşık olduktan sonra ikisini birlikte kayıkta görürüz. Halil dünyasına Meral’i kabul etmiştir. Meral’in evleneceği haberini aldıktan sonra ise Halil kayıkta Meral’in resmi ve manken ile birliktedir. Gelinlikler içinde Meral gelir, suretlerini suya bırakır; Halil’in dünyası tekrar iki kişiliktir.
Filmdeki insansızlık ve yalnızlık sadece Halil’in değil Meral’in dünyası için de geçerlidir. Filmin başında iki kız arkadaşıyla gördüğümüz Meral’i, Halil’e aşık olduktan sonra Başar dışında yanında kimseyle görmeyiz. İkisinin düğün sahnesinde bile misafirler büyük bir paravanın üzerine düşmüş dans eden gölgelerden ibarettir. Aşkın dünyasında üçüncü kişilere yer yoktur.
Sözsüz iletişim kodları da filmdeki “gösterebiliyorsan kelimeleri kullanma” mottosunu destekleyecek biçimde kullanılmıştır. Sözsüz iletişim kodları ses tonu ve vurgulama, konuşma sürati, vücut pozisyonu, yüz ifadesi, göz teması, iki kişi arasındaki mesafe, mimikler, jestler, kıyafet tarzı, statü sembolleri şeklinde sayılabilir.
Filmde en öne çıkan sözsüz iletişim kodu göz temasıdır. Başlangıçta Halil, Meral’in yüzüne sadece resminde bakmakta, Meral kendisine her baktığında ise bu bakışa karşılık vermeyerek başını çevirmektedir. Film boyunca da aralarında geçen diyaloglarda yüz yüze, birbirlerine bakarak konuştuklarını görmeyiz. Halil’in Meral’in gözlerine bakmaya başladığı ilk sahne, atış poligonundaki kavgadan sonra yalınayak yürüyen Meral’e rastladığı sahnedir. Daha sonra kayıkta uzun uzun bakışırlar, Halil artık Meral’in aşkını kabul etmiştir.
İki kişi arasında mesafe kodu açısından bakıldığında kişiler arasındaki mesafenin konuşmanın olumlu ya da olumsuz olmasına göre değiştiği görülmektedir. Halil’in, Meral’in aşkını kabul etmediği sahnelerde kadının olumlu ikna sözleriyle kendisine yaklaşmasına karşılık, reddediş cümleleriyle uzak durmasını ve geri çekilerek ya da başka tarafa yönelerek aralarına belirli bir mesafe koyduğu görülmektedir. Kişiler arasındaki mesafeye bir başka örnek Halil ve Meral’in babasının konuştukları sahnede görülebilir. Baba, kızıyla ilişkilerini onayladığını anlatırken, dostane biçimde elini Halil’in omzuna atmıştır.
Meral ve arkadaşlarının ellerinde şemsiyelerle adada, ağaçlar arasında dolaştıkları sahne, daha eski zamanların elinde şemsiye ile biraz da flörtöz biçimde dolaşan kadınlara dair bir koddur.
Filmin teknik kodlarını incelemeye ise çekim açılarından başlayabiliri. Filmlerde kullanılan çekim açıları ilgili sahnedeki anlamı desteklemek, güçlendirmek amacına hizmet etmektedir. Örneğin, yakın çekim kullanımı yakınlık, içtenlik mesajı vermek için, orta çekim kişisel ilişki belirtmek için, dekor ve kişileri içeren uzun çekim bağlam, alan, kamusal uzaklıkla ilişki kurmak için, genel çekim ise sosyal ilişkiyi anlatmak için kullanılmaktadır.
Filmde karakterlerin duygularını ve bu duyguların samimiliğini vurgulamak amacıyla Halil ve Meral’in yüzleri, sık sık yakın çekimle gösterilmektedir. Karakterlerin duygu yoğunluğunun zirvede olduğu iki sahnede ise genel çekimin kullanıldığı görülmektedir. Bu sahnelerden ilki atış poligonunda Halil, Başar’ın arkadaşlarından dayak yedikten sonra kendisine sarılan Meral’i bırakıp, uzaklaştığı sahnedir. Meral diz çökmüş vaziyette ağlarken Halil yokuş aşağı yürüyerek kadrajdan çıkar. Meral terkedilmiştir. Genel çekime örnek olarak verilebilecek ikinci sahne Meral’in gelinlikle kayığa bindikten sonra resmini ve mankeni suya attığı sahnedir. Resmin ve mankenin suya battığını yakından görsek de, suya atılma anlarını uzaktan izleriz.
İzleyiciye aktarılmak istenen duyguyu desteklemek amacıyla bir teknik kod olarak müzik kullanımı filmlerde oldukça yaygındır. Sevmek Zamanı filminin çoğu sahnesinde duyulan acıklı Türk Sanat Müziği şarkısının yanı sıra Meral ve Halil arasındaki zıtlığı vurgulamak amacıyla da Bach ya da düğün sahnesinde olduğu gibi batılı şarkılar da vardır. Meral ve arkadaşları adada ağaçların arasında keyifli bir biçimde yürürlerken neşeli bir melodi, Başar Meral ve Halil’e ateş edeceği sırada ise gerilimi vurgulamak için daha tedirgin edici bir melodi fonda duyulmaktadır. Nitekim ateş ettikten sonra da müzik birden değişerek filmin başından beri duyulmakta olan tema müziğine döner.
Filmdeki efekt kullanımına örnek olarak da Başar’ın Halil’e bağırdığı, aşağıladığı ve nihayetinde de ikisinin dövüştüğü sahnede fonda duyulan köpek havlamalarını vermek mümkündür. Duyulan birden fazla köpeğe ait olan havlama iki erkek arasındaki gerginliğe ve husumete işaret etmektedir.
Kameranın kendi kadrajının sınırladığı alan içinde yönetmen çevredeki objeleri de kullanarak karakterleri ayrıca bir çerçevelemeye tabi tutmuştur. Halil ve Meral’in ilk karşılaştıkları sahnede balkona açılan cam kapının pervazları Halil ve Meral’i ayrı ayrı çerçeveleyerek, farklı dünyalara ait olmalarını sembolik biçimde işaret etmektedir. Benzer çerçeveleme biçimi iki karakterin ikinci kez karşılaştığı limonluktaki sahnede de görülmektedir. Kapının çerçevesi kadın ve erkeğin arasında doğal bir sınır gibi durarak ikisini birbirinden ayırmaktadır.
Atış poligonunda dayak yiyen Halil’e koşmak isteyen Meral Başar tarafından engellenirken oturma yerlerinin direkleriyle çerçevelenmiştir. Direkler Meral’in Başarın elinden kurtulamayacağını vurgular gibidir.
Halil, Meral’in aşkını kabul ettikten sonra iki karakteri aynı çerçeve içinde görmek mümkündür. Birbirlerine sarıldıktan sonra kamera genel çekimle ikisini gösterir, kameraya daha yakın olan iki ağaç gövdesinin ortasındaki alanda el ele yürümektedirler. İki ağaç arasındaki alanın benzer biçimde doğal bir çerçeve gibi kullanımına Halil ve Meral’i kayıkta beraber gördüğümüz bir başka sahnede de rastlamak mümkündür. Halil, Meral’in aşkına güvenmiş, onu kendi dünyasına kabul etmiştir.
Bir ağaç gövdesinin doğal bir sınır gibi kullanıldığı en çarpıcı sahne ise, filmin sonunda Başar’ın kayıktaki Halil ve Meral’e baktığı sahnedir. Kayık kadrajın solunda, Başar ise sağdadır, tam ortada ise ince bir ağaç ileriye doğru uzanmaktadır. Kayığın içinde, herkesten yalıtılmış, ayrı dünyaları Başar’ın dünyasından çok farklıdır artık. Öldüklerinde ise aşkları artık her türlü hayal kırıklığı, ayrılık korkusundan kurtulur, özgür kalır ve bir nevi özgürleşir.
Her ayrıntısı ince ince işlenmiş fotoğraf karesi gibi sahneleri ve çarpıcı aşk hikayesiyle Sevmek Zamanı’nın geç de olsa günümüzde hakkettiği değere kavuşması önemlidir. Beyazperdede defalarca işlenmiş olan zengin kız-fakir erkek aşkının imkansızlığı üzerinden ilerleyen öyküsünü yaratıcı bir görsellikle besleyerek anlatmış, hatta bu görsellik günümüzün pek çok yönetmenine de ilham vermiştir. Sevmek Zamanı için artık saygıda kusur etmeme zamanıdır.