Sayfalar

24 Haziran 2013

Post Apokaliptik Bir Zombi Cehennemi: World War Z

Çok fazla zombi filmi seyretmişliğim yoktur. Seyrettiklerim arasında en beğendiklerim ise sadece 28 Days Later (28 Gün Sonra) ve I’m Legend (Ben Efsaneyim) oldu şimdiye kadar. George A. Romero’nun yaşayan ölülerini ise zombi sineması içinde çok ayrı bir yere koyarım elbette. Beyazperdeye yansıyan korku ve dehşetin arka planında sağlam bir kapitalizm eleştirisi yapan Romero’nun filmlerindeki zombiler sadece bir korku figüründen çok daha fazlasını temsil etmekteydi. Zamanla içi boşalan her şey gibi zombiler de Hollywood’un sıradan korku nesnelerine dönüştü. Esas kahramanı kovalamak ve bu arada yaşanan her tür aksiyonla izleyiciyi koltuğunda germekten başka bir amaca hizmet etmez oldu.  World War Z de ne yazık ki bu akımdan kaçamamış ve eleştirel açıdan bir şey söylemeyen ama gerilimi ve aksiyonu bol bir “büyük prodüksiyon” olmaktan öteye geçememiş.
Zombi filmi diyerek başladım ama aslında WWZ’nin bir salgın hikayesi ya da post-apokaliptik bir film olduğunu da söylemek mümkün. Konusu kısaca eski bir BM çalışanı olan Gerry’nin salgının nedenini ve tabi ki çaresini bulmak üzere göreve geri çağrılmasına ve Kuzey Kore, İsrail ve Galler arasında yaptığı tehlikeli yolculuğa dayanıyor. Bekleneceği üzere pek çok tehlike ve talihsizlikle mücadele ediyor ama cesur bir esas kahraman olarak hepsinin üstesinden geleceğini zaten daha izlerken biliyoruz.  Film bilinen bütün Hollywood klişelerini başarıyla kullanıyor ama asıl başarısı tüm bu klişelere rağmen izleyiciyi gerim gerim germeyi ve hatta bir iki sahnede yerinden zıplatmayı becerebilmesi. Takdir edersiniz ki hem tahmin edilebilir olup hem de gerilim yaratabilmek pek kolay bir iş değil. Filmde alışılmayan sadece iki şey vardı; birincisi hiç kan görmedik. Bilinçli bir tercih olarak her türlü potansiyel dehşet sahnesinde kamera kibar bir leydi gibi başını çevirivermiş. İkinci anti-klişe ise uyuşukluklarına alıştığımız zombilerin tazı gibi koşmasıydı.  


Filmografisine baktığımızda yönetmen Marc Forster’ın WWZ’ye gelene kadar türler arasında gezindiğini görüyoruz. Monster’s Ball (Kesişen Yollar, 2001), Finding Neverland (Düşler Ülkesi, 2004) ve Quantum of Solace (2008) gibi farklı türde filmlere imza atan yönetmen, bir blockbuster’ın nasıl altından kalkılacağını biliyor olmalı. Evet başta filmi “içi boş bir büyük prodüksiyon” olarak nitelendirmiş olabilirim ama iyi film kriterlerinizden “eleştirel bakış açısını” çıkarırsanız WWZ temposu yerinde, başarılı ve amacına ulaşan bir film. Amaç ne mi?! İzleyiciyi iki saatliğine gerçek dünyadan koparmak. Ancak virüsün kaynağı ve nedenlerine ilişkin sağlam göndermeleri olan bir senaryo ararsanız ne yazık ki hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Filmin yıldızı Brad Pitt’e gelirsek… Bir miktar yaşlanmakla birlikte oyunculuk kalitesi ve karizmasından hiçbir şey kaybetmeyen Pitt’in tek adam olarak filmi sırtladığını ve bunda hiç sırıtmadığını gönül rahatlığıyla söylemek mümkün. Diğer oyuncular ise kısa rolleriyle kayda değer bir iz bırakmıyorlar.
Sonuç olarak eğer siz de benim gibi zombi filmi fanatiği değilseniz, bolca kan, vahşet, kopan uzuvlar vs. görmek istemiyorsanız ve şu ara sadece kafanızı boşaltacak bir şeyler izleme derdindeyseniz World War Z’yi beğeneceksiniz demektir. Gelen dedikodular arasında devam filminin çekilebileceği olduğunu da ek bir bilgi olarak verelim.  

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...