Jacobs’s Ladder’ı izlemeye
başladığımda Vietnam Savaşı ve bu savaşın Amerikalı askerler üzerindeki olumsuz
ve yıkıcı etkileri üzerine bir şeyler anlatma derdinde olan bir film
bekliyordum. Hatta filmin son 5 dakikasına kadar da bu umudumu korudum ama
meğerse amaç; izleyiciyi böyle bir beklentiye sokup sonra da ters köşeye
yatırmakmış. Karşımızda bol dini referanslı, gerilim soslu, sonu sürprizli ve
yürek burkan bir film var.
Film Vietnam’da bir çatışma
sahnesiyle başlıyor. Devamında bu çatışma sırasında yaralanan Jacob’ın savaştan
döndükten sonra yaşadığı travmaları izliyoruz. Bazı yaratıklar tarafından takip
edildiğini düşünen Jacob sürekli olarak halüsinasyonlar görüyor. Filmin konusu hakkında daha fazla detaya girmemek yerinde olacak ama neyin gerçek
neyin rüya olduğu konusunda kafanızın karışacağı kesin.
Dini referansı bol bir film
dedik o halde bu konuyu biraz açalım. Bu referansların ilki filmin ismi.
Tevrat’ın birinci kitabı olan Yaratılış’ta Jacob’s Ladder “cennete çıkan
merdiven” olarak geçmekte. Rivayete göre Jacob yani Yakup Peygamber bir
seyahati sırasında dinlenmek üzere uzanır ve uykuya dalar. Rüyasında
yeryüzünden gökyüzüne uzanan bir merdiven ve bu merdivenin basamaklarında inip
çıkan Tanrı’nın meleklerini görür. Bu inanca göre Jacob’s Ladder ya da Yakub’un
Merdiveni olarak adlandırılan bu merdiven maddi dünya ile ilahi dünya
arasındaki bağlantı noktası olarak düşünülmektedir. Bir başka açıdan merdiven
metaforunun filmde bilinçaltına da işaret etmek için kullanıldığını söylemek
mümkün. Bu konuya sonra döneceğim ama önce dini referanslardan devam edelim.
Ana karakter Jacob’ın isminin Yakup Peygamber’e gönderme olduğunu söylemiştik.
Jacob’ın kız arkadaşı Jezzie ya da tam haliyle Jezebel ise putperest İsrail
kraliçesinin ismi olarak Tevrat ve İncil’de yer alıyor. Hem de en günahkar
kadın sıfatıyla. Jacob’ın yıllar önce ölmüş olan oğlu Gabe, yani Gabriel, yani
Cebrail ise Tanrı’nın meleklerinden birinin adı. Son olarak Jacob’ın sorularına
bir yanıt veren ve ordunun sırlarını anlatan Michael isimli kişiyi de Mikail
olarak düşünmek mümkün.
Jacob’s Ladder gibi dini
çağrışımları bol bir film yönetmen Adrian Lyne’nin filmografisinde biraz
ayrıksı duruyor aslında. Yönetmenin şimdiye kadar çekmiş olduğu Flashdance (1983), Nine ½ Weeks (9,5 Hafta, 1986), Fatal Attraction (Öldüren Cazibe, 1987), Indecent Proposal
(Ahlaksız Teklif, 1993), Lolita (1997), Unfaithful (Sadakatsiz, 2002) gibi filmlerin dikkat çeken özellikleri çoğunlukla
cinselliğin ön planda olması ve erkeğin mahvına sebep olan kötücül bir kadının
varlığı. Gerçi Jacob’s Ladder’da da Jezzie mutlu aile birliğini tehdit eden
femme fatale kontenjanını layığıyla dolduruyor.
Uyarı: Yazının buradan sonrası spoiler içerir
Merdiven metaforuna geri
dönersek dört önemli sahne üzerinde durmak lazım. Bunların ilki filmin
başlarında Jacob’ın metro istasyonunda çıkışa giden merdivenlerin kapalı olduğunu
gördüğünde aşağı inmek zorunda kaldığı sahne. Burada Jacob’ın aşağı inerek
girdiği karanlık tünelin aslında kendi bilinçaltı olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Zaten gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu bilemediği olaylar zinciri de bu
sahneden sonra başlıyor. Merdiven metaforunun yer aldığı ikinci sahnede
Jacob’ın merdivenin basamaklarında oturan bir kadına fal baktırdığını
görüyoruz. Ufak bir detay gibi görünse de filmin önemli sahnelerinden biri bu
ve Jacob’ın yukarı çıkmasına onu aşağı çağıran Jezzie (günahkar kadın) engel
oluyor.
Merdivene dair en önemli sahne
ise kuşkusuz Michael ve Jacob arasındaki diyalog sahnesi. Ordunun askerlere
verdiği “merdiven” isimli uyuşturucunun maruz kalan kişileri en ilkel, vahşi
güdülerine, saldırganlığa “merdivenden aşağı indirmesi” başta işaret ettiğim
ikiliği çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Filmin sonunda Jacob’ın oğlu Gabe’in yani
Cebrail’in elinden tutarak merdivenden aydınlıklar içindeki yukarıya çıkması
ise maddi dünyadan ilahi dünyaya geçişi sağlayan Yakub’un merdiveni olarak
anlamını buluyor. Nasıl ki Kutsal Kitap’a göre Yakup rüyasında bu merdiveni
görmüşse, Jacob da kendi rüyasında cennette çıkan merdiveni görmüştür.
Şimdiye kadar söylediğim
herşeyi bir kenara koyarsak Jacob’s Ladder’ın öyküsü en temelde ölmekten ve
ölünce cehenneme gitmekten çok korkan bir adamın hikayesi aslında. Kim bilir,
ölüme en yakın olduğu anda insan gerçekten böyle hissediyor olabilir. Film
bittikten sonra Jacob için üzülmemek elde değil. Tabi bunda, film boyunca
yüzündeki acılı ve şaşkın ifadesiyle gibi müthiş bir oyunculuk sergileyerek
kendisine hayran bırakan Tim Robbins’in de çok büyük etkisi var. Son bir alkış
da filmin ismini Türkçe’ye “Dehşetin Nefesi” olarak çeviren yaratıcı zekalara
gelsin.
unfaithful'u izlemedim ama bütün seks sahnelerini biliyorum! en az 50'şer kez izlemişimdir! hepsi de manyaktı!
YanıtlaSilben izledim ama hiçbir seks sahnesini hatırlamıyorum, kendimden şüphe ettirdin.
Sil