Ne zaman bir "sanat" filmi izlesem aklıma "Çıplak Kral" masalı gelir. Hani şu üçkağıtçı terzilerin kral için, güya sadece akıllı kişilerin görebileceği görünmez bir elbise diktikleri ve aptal görünmemek adına kimsenin aslında kralın üstünde hiçbir şey olmadığını söyleyemediği ünlü masal. Trier ve benzeri "sanat sineması" yönetmenlerinin çektiği filmlerin de entel cenah üzerinde aynı etkiyi yarattığını düşünüyorum şahsen. İzlediğinden bi nane anlamayan, yönetmenin ne kastetmiş olabileceği (hatta herhangi bir şey kastetmemiş olma ihtimali) hakkında en ufak fikri olmayan bu kitle sırf "aptal" görünmemek adına filme övgüler düzer, belki yönetmenin aklının ucundan bile geçmemiş göndermeler, metaforlar hakkında atıp tutar. Aslında filmden bişey anlamamış, hatta filmden nefret etmiş bile olabilir ama "entelliğine" toz kondurmamak için bunu kendine saklamak zorundadır.
Nymphomaniac'ı izlerken de aynı şeyi düşündüm durdum. Filmde Joe ve Seligman, yani bir seks bağımlısı ile bir aseksüel arasındaki sohbeti takip etmek oldukça keyifliydi, diyaloglar zekice yazılmıştı, kabul. Kullanılan müzikler de şaşırtıcı ve güzeldi. Çekimlere ve kurguya da lafım yok. Ancak seks sahnelerinin bu kadar göze sokulmasının -sansasyon yaratmak ve film hakkında bolca konuşulmasını sağlamak dışında- filme katkısı neydi bir türlü bulamadım. "Film adından belli, bir seks bağımlısının hikayesi anlatılıyor, seks elbette ki olacak" diyenler ve bir çok sebepten filmi göklere çıkaracaklar olabilir (bknz: ilk paragraf). Filmlerde seks sahnelerine karşı değilim elbette, ancak "erotik" olanla "pornografik" olan arasında, tercihimi ilkinden yana kullanıyorum. Joe ve Seligman'ın paylaşımları üzerinden, hem içerik hem de biçimsel olarak gayet akıcı, keyifli ve düşündürücü, bol göndermeli bir film ortaya koymak varken işi sekse indirgemek kolaycılığa kaçmak olmuş. Hele hele filmin sonunda Seligman'ın tecavüzcü Coşkun'a dönüşmesi fazlasıyla zorlamaydı. Uzun lafın kısası; seni sevmiyorum Trier!