İngiliz aksanıyla konuşulan filmleri seviyorum. Suç filmlerini daha da çok seviyorum. London Boulevard (Londra Bulvarı) bu ikisine de uyuyor. Bu sebepten çok sıkılmadan izledim, zekice yazılmış diyalogları, şahane müzikleri ve gerçekten iyi oyuncuları var.
London Boulevard William Monahan’ın yönettiği ilk film. Kendisini Kingdom of Heaven (Cennetin Krallığı, 2005), The Departed (Köstebek, 2006) ve Body of Lies (Yalanlar Üstüne, 2008) gibi başarılı filmlerin senaristi olarak hatırlayabilirsiniz. Filmin konusu da oldukça tanıdık aslında. Hapisten yeni çıkmış olan Mitchel (Colin Farrel) bir daha hapse geri dönmemeye, dolayısıyla belaya bulaşmamaya karar vermiştir ama tabi ki belanın gelip onu bulması beklendiği üzere çok uzun sürmeyecektir. Önce, sokaklarda yaşayan eski bir dostu öldürülür, alkolik kız kardeşine yardım etmeye çalışır, korkak eski dostunun işlerine (!) yardım ederken eşcinsel bir mafya babasına bulaşır ve koruması olarak yanında işe başladığı hafif çatlak aktris Charlote’a abayı yakar.
Tipik İngiliz suç filmlerinde karşılaşabileceğiniz hemen hemen her şey var filmde; saçma tesadüfler, eşcinseller, yarı deliler, sürekli içilen sigaralar, uzun ama takip etmesi keyifli diyaloglar bunlardan bazıları. Aslında bu haliyle Guy Ritchie filmlerini biraz anımsatıyor ama yine de Ritchie’nin filmlerindeki dinamizm ve mizah maalesef ki London Boulevard’da yok. Filmin bir başka eksiği ise senaryodaki boşluklar. Örneğin suç işlememeye tövbeli Mitchel sokakta yaşayan yaşlı dostunun öldürülmesi üzerine intikam peşine düşüyor ama bu yeminini bozacak motivasyonun ne olduğunu bir türlü tam olarak anlayamıyoruz. Başka bir deyişle bu yaşlı adam bir akrabası mıdır, Micthel’i o mu büyütmüştür yoksa zamanında onun hayatını mı kurtarmıştır, Micthel için neden bu kadar önemlidir öğrenmemiz mümkün olmuyor.
Gelelim filmin yıldız oyuncularına. Colin Farrel karizmatik bir aktör ve kaşlarını Küçük Emrah gibi kaldırmadığı zaman çok inandırıcı rol yapıyor. Keira Knightley ise erotik filmlerde oynadığını öğrendiğimiz Charlote rolüne o zayıf bedeniyle pek uymamış bence. Asıl alkışlarımı ise mafya babası rolündeki Ray Winstone ve Charlote’un yardımcısı Jordan rolünde döktüren David Thewlis’e ayırıyorum izninizle. Jordan demişken (spoiler vermemek için detaya girmiyorum) kendisinin filmin sonundaki akıbeti de bana oldukça zorlama ve anlamsız geldi.
Filmi artı ve eksileriyle kısaca değerlendirdikten sonra yine de izlemenin vakit kaybı olmayacağını belirtelim. Özellikle film boyunca duyacağınız şarkılara dikkat edin. Çünkü film bittikten sonra soundtrack’ini mutlaka edinmek isteyeceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.