Görevimiz Tehlike dizisini yıllar
önce televizyonda doğru dürüst dizi yayınlanmadığı dönemlerde büyük bir zevkle
izlerdim. Unutulmaz bir klasik haline gelen jenerik müziği, zor ve tehlikeli
görevlerin üstesinden gelen beş kişilik ekibin maceralarıyla böylesine popüler
olmuş bir dizinin beyazperdeye uyarlanması da çok gecikmedi tabi. İlk film 1996’da
Brain De Palma gibi bir usta yönetmene emanet edildi ve serinin bana göre en
başarılı filmi oldu. Gerçi yıllardır bağrımıza bastığımız, grubun başı Jim
karakterinin madik atması hiç hoşuma gitmemişti ama konumuz bu değil. Serinin ikinci
filmi ise dört yıl sonra geldi, bu kez kamera arkasındaki isim John Woo’ydu. Ancak
maalesef filmde, etrafta güvercinlerin kanat çırptığı stilize ve abartılı dövüş
koreografilerinden başka akılda kalan bir şey yoktu. 2006 tarihli M:I:3 ise
aksiyonun dibine vurmakta son derece kararlıydı; böylece bolca patlama, hızlı takipler,
uçan tekmeler ve illa ki yüksek binalardan aşağı atlayan bir Tom Cruise izledik.
Mission Impossible Ghost
Protocol’de de serinin üçüncü filmindeki formül aynen uygulanmış. Üstelik de
dozu arttırılarak. Kremlin’in havaya uçtuğunu ve Ethan’ın dünyanın en yüksek
binasına Spider Man misali tırmandığını söylersem ne demek istediğimi daha iyi
anlarsınız. Peki tüm bu aksiyon sahneleri izleyeni eğlendiriyor mu, heyecanlandırıyor
mu, derseniz cevabım evet. Ama şöyle sağlam bir entrika var mı, izlerken beynimizi
kullanmak zorunda kalacak mıyız derseniz, cevabım hayır olacak. Aksiyon uğruna
senaryo feda edilmiş. Gizli ajan filminde olması gereken zekice entrikalar ya
da tuzaklar bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Bu devirde hala “ABD
ve Rusya’yı birbirine düşürüp, nükleer savaş çıkarmak isteyen kötü adam ve onu
durdurmaya çalışan kahraman” formülünden başka bir şey akıl edemeyen
senaristleri biraz daha yaratıcı olmaya davet ediyorum. Film boyunca arz-ı
endam eden karakterler de başka bir alem. Bilgisayar kurdu bir nerd, seksi ajan
kontenjanı için bir kadın, gizemli yan karakter ve nükleer silahlara meraklı
bir kötü. Şöyle karizmatik, daha ince planları olan esaslı bir villain yaratılamamış. Bir de esas oğlan
var işte. Tom Cruise biraz yaşlanmış gözükmesine rağmen film boyunca tazı gibi koşturdu,
atladı, zıpladı. Kendisine helal olsun diyoruz.
Peki filmde hiç mi güzel şey
yoktu? Dubai’deki kum fırtınası sırasında yaşanan kovalamaca sahnesi gayet
başarılıydı hakkını yemeyelim. Ama bana göre filmin en iyileri hemen aşağıda
gördüğünüz muhteşem BMW i8 ve Paula Patton’ın üzerindeki yeşil elbisedir.
Sonuç olarak serinin
takipçisiyseniz herşeye rağmen yine de gidip izlemenizi öneririm. Eğlenceli ve
heyecanlı bir 2 saat geçirmeniz garanti. Benim bu kadar serzenişte bulunmamın
nedeni ise televizyon serisine duyduğum nostaljik sevgi. İzlediğimiz, ismi
sadece Ghost Protocol olan başka bir aksiyon filmi olsaydı üzerinde durmaya
bile gerek olmazdı belki. Ama o ismin başında Mission Impossible geçiyorsa
kimse kusura bakmasın daha zekice yazılmış bir senaryosu olan daha kaliteli bir
film beklemek kaçınılmaz.
paula patton > halle berry
YanıtlaSilbu da çok zengin bir yorum oldu böylece..
her tür yorum kabulümdür :)
YanıtlaSilAslında bu bir demokrasi problemi. Ya da aslında problem olan demokrasinin ta kendisi veyahut uygulamasındaki zamanlama hatası ve altyapı eksikliği.
YanıtlaSilMesela, ben sinemada popcorn yemeyi sevmem. Şapur şupur bişey yiyip içenlere de ifrit olurum. Sırf bu yüzden mümkün olduğunca en durgun matineleri tercih ederim. Ama popcorn bu işin vazgeçilmez bir unsuru. Neticede bu bir eğlence sektörü, sinema sanatını severler derneği değil.
Mission impossible serisinin ilk filmiyle diğerleri arasındaki fark bu bence. İşin kolayına kaçan yapımcılar John Woo çakması ikinci filmin ilk filme nazaran $100 milyon dolar daha fazla hasılat yapmasına ayılıp bayılıp üçüncü filmde -$200 milyon hasılat yaptılar ki filmelerin maliyeti katlanarak devam etti.
Herhalde en pahalı yapım Ghost Protocol oldu (gerçi filmdeki benim algılayabildiğimi zannettiğim kadarıyla abartılı BMW, Apple ve Dell reklamları iyi para etmiştir) ama muhtemelen ilk filmin -ki neredeyse 15-16 yıl önce çekilmiş- hasılatına ulaşamayacak.
Yani demem o ki, Allah'ın cezası bu demokrasi kuşatmasında neyse ki elde kalan bir umut peltesi var. Bundan 3-4 sene sonra mevzubahis serinin reboot'larını yapmak isteyecekler belki. İşte o vakit umulur ki, devraldığı Joel Schumacher tecavüzlü Batman enkazını şahlandıran Christoper Nolan bu işe de el atar ve gözümüz gönlümüz şenlenir.
Sizinkisi güzel yazı benimkisi öylesine yorum.
yormadı inşallah.
saygılar....
Dediğiniz gibi sinema, özellikle de Holywood sineması, çok büyük bir eğlence sektörü. Büyük yatırımlarla büyük prodüksiyonlar çekiyorlar. Karşılığını almak için de gösterişli sahneler, heyecan, aksiyon, gerilim vs. seyircinin ilgisini çekebilecek herşey filme dahil ediliyor. Sıradan sinema seyircinin istediği de bu zaten; aklına değil duygularına hitap eden filmler izlemek. Hal böyle olunca da bizim gibilerin oturduğu yerden eleştirmekten başka bişey yapması da mümkün olmuyor. Ama siz umutlusunuz, umarım haklı çıkarsınız.
YanıtlaSilsiz umutlu değilsiniz gibi algıladım sanki...?
YanıtlaSilçok karamsar olmamakla birlikte fazla da umut beslemiyorum diyelim.
YanıtlaSil