Bir kitabı filme
uyarlamak riskli iştir. Çünkü her kitabın kendine has bir hayran kitlesi vardır
ve bu kitleyi memnun etmek asla kolay değildir. Senaryo gereği yapılan
değişiklikler hem okuyucuyu kızdırabilir hem de kitabı okurken kafalarında
yarattıkları hayal dünyasını filmde –tabi ki- bulamadıkları için hoşnut
olmazlar. Cloud Atlas gibi bir romanı filme uyarlamak ise iki katı riskli bir
iş. Romanın 6 ayrı zaman diliminde geçen birbiriyle bağlantılı 6 öyküsünün her
biri kendi başına ayrı bir film olacak kadar güzel çünkü. Bu 6 hikayeyi tek bir
filmde anlatmaya çalışmak ise kesinlikle deli cesareti istiyor.
Bulut Atlası’nı
yazarı David Mitchell hiçbir zaman filme çekilemeyecek bir roman yazdığı için
hayıflanıyormuş ancak filmi izlediğinde gördüğü şeyden memnun olduğunu
belirtmiş (Yazarın tam değerlendirmesi için buraya). E romanın sahibi filmi
beğenmişken, sadece bir okuyucu ve izleyici olarak ahkam kesmek elbette bana
düşmez. Ama yine de belirtmeden geçemeyeceğim bazı noktalar var.
Öncelikle filmin kurgusunun
kitaptakinin aksine karışık biçimde ilerlemesinin kitaptan bihaber olan izleyiciler
için biraz yorucu olabileceğini düşünüyorum. Romanı okumuş biri olarak konuya ve
karakterlere hakim olduğum için ben zorlanmadım ama bu karışık kurgu sırasında
ana karakterlerden birinin akıbetini filmin en başında görmek pek hoşuma
gitmedi doğrusu (bkz. Robert Frobisher). Hoşuma gitmeyen bir başka şey de
senaryodaki değişiklikler. Dediğim gibi 6 hikayenin 6’sı da ayrı bir filme konu
olacak kadar başarılı ve tek bir filmde bunları anlatabilmek için ya 6 saatlik
bir süre ya da bazı olayların elenmesi gerekiyor. Bu yüzden bazı karakterler ve
olaylar senaryo dışı kalmış. Buraya kadar kabul, ama bazı olayların kitaptakinden
farklı anlatılması benim için kabul edilemez. Spoiler vermemek için detaya girmeyeceğim
ama en azından Sonmi - HaeJoo ile Zachry - Meronym ilişkisinin kitapta daha
farklı olduğunu söylemekle yetinebilirim. Sonmi demişken, gelecekte geçen
öyküde sisteme başkaldıran android kız Sonmi benim en sevdiğim kahraman oldu. Ancak
onun kitapta detaylı biçimde anlatılan bilinçlenme hikayesi ve sistem eleştirileri
ana-akım sinemaya kurban edilerek filmde öylesine geçiştirilmiş ve gereksizce
eklenen aksiyon sahneleri ile harcanmış. Wachowski Kardeşlerin Matrix üçlemesi düşünüldüğünde
konu onlara pek yabancı değil ama ne de olsa susuzluk hiçbir şeydir, imaj her
şey.
Filmde tekrarlanıp
duran “her şeyin ve herkesin bağlantılı olması, yaptığımız her eylemin
sonuçlarının gelecekte de yankılanacağı” ana fikri aslında Budist felsefenin temelini
oluşturuyor. Kitabı okurken de hep bunu düşünüyordum ki karşıma Buda ile ilgili
ufak bir diyalog çıkınca iyice emin oldum. Ancak çoğunlukla Hıristiyan
ülkelerde gösterime girecek bir filmde buna değinilmemesi de kaçınılmaz tabi
ki.
Neticede Cloud Atlas beklentilerimi karşılayamamakla
birlikte, çok büyük bir hayal kırıklığı da yaratmadı. Sahneler arasındaki
geçişleri, şekilden şekle giren oyuncuları ve enfes müzikleri (özellikle kitaba
ve filme adını veren Cloud Atlas Sextet harika) için bile bir kez daha izlemek
isterim; hatta kitabı okumamış olsaydım filmi belki daha çok beğenebilirdim. Siz
filmi beğenseniz de beğenmeseniz de kitabı mutlaka okumanızı öneririm. Son olarak
film biter bitmez salondan çıkmazsanız aynı oyuncular tarafından canlandırılan
farklı karakterleri tek seferde görme şansınız olabilir.