Woody Allen kuşkusuz en
üretken yönetmenlerden biri. Senaryosunu yazdığı yaklaşık 70 film, yönettiği ise 40 film var. Bunların birçoğu gerçekten unutulmaz filmler, ancak bir kısmı ise
dürüstçe söylemek gerekirse vasatı aşamıyor. Son filmi To Rome with Love’ın
kaderi de ne yazık ki bu ikinci gruptaki filmlere dahil olmak. Bilenler bilir
Woody Allen’ı çok severim ve çektiği film ne kadar berbat olursa olsun oturup
izlerim ama eğer kötüyse de açıkça söylemekten çekinmem. Buradan To Rome with
Love’ın kötü bir film olduğunu düşündüğüm anlaşılmasın lütfen ama bir şaheser
değil karşımızdaki.
Woody Allen’ın bir New York
aşığı olduğu, ancak rota değiştirerek hikayelerini 2005’ten beri Avrupa’da
anlattığı malumunuz. Londra, Barcelona ve Paris’ten sonra sıranın Roma’ya
gelmesi kaçınılmazdı. Bu güzelim şehirleri yönetmenin sıradışı hikayelerine fon
oluştururken izlemek çok zevkli elbette. Ancak işin acı tarafı bu Avrupa macerasının
Allen’ın kendi ülkesinde filmleri için para bulamamasından kaynaklanması. Woody
Allen gibi büyük bir yönetmenin para bulamıyor olması çok ilginç ve üzücü, yine
de bu mecburiyet biz izleyiciler için keyifli bir seyre dönüşüyor ki o da işin
güzel tarafı.
To Rome with Love’da dört ayrı
hikaye izliyoruz, birbiriyle hiç temas etmeyen farklı hikayeler bunlar. Kızlarının
İtalyan nişanlısı ve ailesiyle tanışmak üzere Roma’ya gelen Amerikalı bir çift,
kız arkadaşının en yakın arkadaşına aşık olan genç bir mimar, bir sabah
uyandığında kendisinin sebepsiz bir şekilde ünlü olduğunu fark eden sıradan bir
adam ve İtalyan yeni evliler filmin kahramanları. Tahmin edileceği üzere olaylar
bir noktadan sonra sarpa sararak tantanalı bir hale geliyor ve elbette ki Allen’ın
o hınzır mizahından bolca nasibini alıyor. Filmin odağındaki ana tema aşk,
ancak medya, şöhret, müzik gibi alanlar da yönetmenin eleştirilerinden
kurtulamamış. Zekice yazılmış diyaloglara değinmeme gerek bile yok, çünkü bir
Woody Allen filminin olmazsa olmazı nefis diyaloglarıdır ve evet bence hafif
çatlak da olsa O bir dahi.
Gelelim oyunculara. Beyazperdenin
en güzel kadınlarından Penelope Cruz son derece doğal bir biçimde rolünün
hakkını vermiş. Roberto Benigni göründüğü bütün sahnelere ayrı bir keyif
katıyor. Alec Baldwin, Ellen Page ve Jesse Eisenberg’e de birer alkış. Artık
nadiren kamera önüne geçen Woody Allen’ı izlemeyi özlemişim, her zamanki gibi
adeta kendisini oynuyordu. Başrollerden biri de tabi ki Roma’ya
aitti, meşhur Aşk Çeşmesi, Collesium, İspanyol Merdivenleri ve sokakları ile
herkesten rol çaldı.
Yönetmenin takipçileri To Rome
with Love’ı zaten kaçırmayacaktır. Midnight in Paris’in gazıyla sinemaya gidecek
olanlar ise bir parça hayal kırıklığına uğrayabilir. Evet, bir başyapıt değil
ama yine de sıkılmadan, eğlenerek geçireceğiniz iki saatiniz garanti. Son olarak, filme çekmek için yığınla fikrim
var diyen Woody Allen’a da uzun ömürler dileyerek yazıyı noktalayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.