Oyunculuğundan pek haz
almadığım Ben Affleck yönetmen koltuğunda giderek çıtayı yükseltiyor. İlk filmi
Gone Baby Gone’u (Kızımı Kurtarın, 2007)
sırf Affleck yönetti diye izlememiştim ancak The Town’la (Hırsızlar Şehri, 2010) şaşıran bendeniz Argo’dan sonra önyargılarım
yüzünden yerin dibine girdim. Çünkü Argo yılın en iyi filmlerinden biri olmuş.
1979’da Şah’ın devrildiği İran
Devrimi sırasında yaşanan ve uzun zaman kamuoyundan saklanmış olan gerçek bir
operasyonu anlatıyor film. Humeyni yandaşları tarafından basılan ABD
Büyükelçilik binasından kaçan 6 Amerikalı Kanada Elçiliği’ne sığınıyor ve aylar
sürecek esaretleri başlıyor. Sonrası ise işin içine CIA ve Hollywood’un
karıştığı bir kurtarma hikayesi. Konu politika ile ilgili olduğu ve gerçek
olaylardan yola çıkıldığı için filmin Amerikan propagandası yaptığı ve
İranlılar’ı kötü gösterdiği yönünde eleştirilmesi kaçınılmaz tabi ki. Ancak neticede
bu bir Hollywood filmi ve Amerikan propagandası yapmayan Hollywood filmi
bulmayı geçtim, aramak bile saçma. Adamlar yıllar önce uçuk bir fikre dayanan zor
bir operasyonu başarmışlar ve şimdi de bunun havasını atıyorlar, olay bu kadar
basit. Başka bir deyişle Argo’nun milliyetçi bir film olması sürpriz değil ve bu
sebeple eleştirilmesi mantıksız. Benim için önemli olan bunun nasıl
anlatıldığı.
Filmin ilk yarısı Hollywood’da
geçiyor ve kurtarma operasyonunun fikir babası Tony Mendez rolündeki Ben
Affleck çakma film projeleri için Los Angeles’a gidiyor. Bu kısımdaki Hollywood
eleştirileri gerçekten hoş ve zekiceydi. Sonrasında ise operasyon başlıyor ve
önce Türkiye’ye sonra da İran’a geçiyoruz. (Bu arada birileri yabancı
yönetmenlere Türkiye’nin sadece camilerden ibaret olmadığını anlatmalı artık). Operasyonun
sonucu fazlasıyla tahmin edilebilir elbette ancak Affleck özellikle filmin
sonunda tırmanan gerilimle gerçekten iyi iş çıkarmış. Film bittikten sonra
perdeye yansıyan arşiv görüntülerinin de filme gayet dozunda yedirildiğini ve
oyuncuların gerçek karakterlere neredeyse birebir benzetildiğini düşünüyorum (Film biter bitmez salonu terk etmeyin).
Daha önce de söylediğim gibi taraflılığını
bir yana koyarsak açılış sahnesinden sonuna kadar sürükleyiciliğini kaybetmeyen
filmin en göze batan sorunu Ben Affleck’in donuk oyunculuğu. Bence artık kendisi
sadece kamera arkasında kalmalı. Tamam, filmde de gösterdiği üzere “six pack”leri
yerinde olabilir ama baston yutmuş gibi duran bedeni ve her sahnede aynı
ifadeyi kullandığı suratıyla gerçekten kabiliyetsizliğini gözümüze sokuyor. John
Goodman ve Alan Arkin’e ise bir sözüm yok tabi ki.
Sonuç olarak Argo yer yer Hollywood’u,
CIA’yi ve Amerika dış politikasını eleştirse de milliyetçiliğin dibine vurmuş
bir film. İzlerken fonda dalgalanan ABD bayrağından ve eli kalaşnikoflu, ne
dediği anlaşılmayan öfkeli İranlılar’dan rahatsız olabilirsiniz. Ama nasıl ki
bizim Kurtlar Vadisi Irak’ımız varsa Amerika’nın da Operasyon İran pardon Argo
adında bir film yapması bana o kadar normal geldi. Filmi sadece teknik açıdan
ele aldığımda ise karşımda eli yüzü düzgün, kaliteli bir iş olduğunu
düşünüyorum. Oscar alır mı, o da ayrı bir tartışma konusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.