Sayfalar

20 Şubat 2012

Fetih 1453

Hollywood yapımı epik filmleri her izlediğimde kendi kendime düşündüğüm bir şey vardı; bu kadar görkemli bir tarihe sahipken bizim ülkemizde neden böyle filmler çekilmiyordu. Kastettiğim büyük prodüksiyonlar, iddialı savaş filmleri değildi elbette ama Osmanlı zamanından Çanakkale Zaferi ve Kurtuluş Savaşı’na kadar beyazperdeye taşınabilecek oldukça zengin bir malzeme elde varken değerlendirilmemesine üzülüyordum. Fetih 1453’ün fragmanını gördüğümde de “sonunda cesur biri taşın altına elini koymaya karar vermiş” dedim. İşte bu yüzden Fetih 1453 bütün kusurlarına rağmen Türk sinemasında bir ilke kalkıştığı için, kendisinden sonra yapılacak daha doğru filmlere örnek olacağı için gidip izlenmeyi ve sadece cesaretinden ötürü takdir edilmeyi hak ediyor.
Takdir kısmını geçtikten sonra eleştiri oklarını çıkarıp teker teker fırlatmaya başlayabilirim. Bana göre Fetih 1453’ün en büyük kusuru görsel efektlerin amatörlüğü ya da CGI ve green-box uygulamalarının başarısızlığı değil. Filmin vasatın üzerine çıkmasını engelleyen şey izleyeni duygulandırması gereken yerde güldüren, dramatik bir yapı ve sağlam karakterlerden yoksun senaryosu. Bizans imparatoru ve kurmaylarının şimdilerde dalga geçerek izlediğimiz Kara Murat filmlerindeki kötü karakterlerden hiçbir farkı yok. “Çizmelerimi kaftanıyla sileceğim nihohahaa” tarzı cümleler kuran, içki alemlerinde kadın oynatan karikatürize ‘kötü’lerden bahsediyorum. Hele hele İmparator Konstantin’in havuzda yanında kızlarla bir sahnesi var ki kahkahalarla gülmemek elde değil. Aralarında sağduyulu (!) görünen ve İmparator’u Türkler’in gücüne karşı uyaran tek kişinin ise G.O.R.A.’daki “bir cisim yaklaşıyor Komutan Logar” repliğinin sahibinden fazla bir ağırlığı yok. 


Osmanlı tarafına geçtiğimizde de işin rengi değişmiyor maalesef. Sultan Mehmet’in gözdesi Gülbahar Hatun’un filmdeki işlevini hala çözmüş değilim örneğin. Kendisinin olduğu sahneleri atarsak hiçbir kayıp olmaz. Erkek kılığına girerek top yapımında babasına yardım eden Era’nın Ulubatlı Hasan’la ulu orta cilveleşmesinin yeniçeriler arasında değişik dedikodulara yol açmamış olması ise beni düşündürüyor. İstanbul’un fethinde çok kilit önemi bulunan ‘gemilerin karadan yürütülmesi’ fikrinin kimden ve nasıl çıktığı ise tamamen es geçilmiş. Hatırlarsanız Troy’da Odysseus tahtadan bir at oyan askerle yaptığı kısa sohbet sonrasında o malum fikri buluyordu. Fetih’te de benzer bir yöntemle fikrin doğuşu, duyanların tepkileri anlatılsa fena olmazdı. Ama onun yerine adeta nurlar içinde, ben deyim ak sakallı dede, siz deyin Ak Gandalf modunda bir Akşemsettin çıkageliyor ve Sultan Mehmet’e iman gücüyle gaz veriyor. Bu noktada filmin dini göndermeleri de tavan yapıyor. Ama Osmanlı İmparatorluğu'nda İslam'ın çok kilit bir önemi olduğu göz önünde bulundurulduğunda din vurgusunun yapılması da kaçınılmaz hale geliyor. 
Hollywood kalitesine alışmış bizler için efektler aşağıdaki karede de anlayacağınız üzere çoğu sahnede sırıtıyor. Bütçemiz yetmedi, yaptıracak adam bulamadık gibi bahaneler bu durumu açıklayabilir ve makul gösterebilir. Ama senaryonun bu denli zayıf olmasını makul gösterebilecek bence hiçbir sebep olamaz.


Filmdeki Bizanslı ve Vatikanlı karakterlerin Türkçe konuşması ise apayrı bir fiyasko. Bu kadar iddialı bir proje yaparken yabancı oyuncular bulup, orijinal dilinde konuşturmak ve altyazı eklemek çok da zahmetli ya da maliyetli bir şey olmasa gerek diye düşünüyorum. Hiç olmadı Türk oyuncular yabancı replikleri ezberleyiverselermiş, zaten cümleler “onları mahvediciiiz”den öte bir derinlik taşımıyor. Aynı hatayı Martin Scorsese bile yaptı, hadi bunu hoş görelim desek bu kez de aklıma oyuncuların takma sakalları ve perukları geliyor. El insaf yahu bir oyuncunun rolü için gerçekten sakal bırakması (bkz. İmparator Konstantin) ya da saç rengini değiştirmesi (bkz. Era) çok zor şeyler değil.

 Biraz da iyi kısımlardan bahsedelim. Ama ne yazık ki bu kısım kısa sürecek. Örneğin kostümler gerçekten de başarılıydı. Özellikle Sultan’ın kaftanları Topkapı Sarayı’nda sergilenenlere çok benziyordu. Finale doğru Ulubatlı Hasan ve Şovalye Guistiniani arasında yaşanan kılıçlı mücadele de filmin iyi sahneleri arasında başı çekebilir. Ancak surlara Osmanlı sancağını diken Ulubatlı’nın o meşhur görüntüsünün genel ve hatta uzak çekimle gösterilmemesinin büyük eksiklik olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Oyunculuk bakımından da Fatih Sultan Mehmet’i canlandıran Devrim Evin’in ve Ulubatlı Hasan rolündeki İbrahim Çelikkol’un hakkını vermek lazım.


Filmin sonunda bir tarihsel bilgi daha ediniyoruz; küçük çocuk kucaklayıp sevme modasını Fatih Sultan Mehmet başlatmış, Fetih 1453’le ilgili son sözüm de bu olsun.


15 yorum:

  1. ben onu başlatanı bill clinton sanıyordum!

    çakım çakım çakan bir post olmuş hehe, çok güzel.. hiç gidesim yoksa da şevklendim..

    ayrıca ibrahim çelikkol olacak o.. en son paragraf..

    bu çelikkol ayrıca zamanında tuğba ekinci ile takılmış ve ekinci'nin, onları birlikte görüntüleyen gazetecilerin sorusu üzerinde verdiği "sevgilisi yazmayın, ama birlikte rahatlıyorlar yazabilirsiniz!" cevabının öznesi olan kişidir..

    uçankuş mode off..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. mutlaka gitmelisin, senin yorumlarını da merakla bekliyorum çünkü.

      "çıktığım hatun/erkek", "takıldığım hatun/erkek" vs. gibi saçma tabirlerden sonra "birlikte rahatladığım hatun/erkek"i de literatüre kazandıran tuğba ekinci'yi ayrıca tebrik ediyorum.

      Sil
  2. Ben de izledim filmi ve sinemaya gitmeden önce "ilkin kusuru olmaz, destek olmak lazım" diye telkin ettim hem kendimi hem de beraberimde götürdüğüm 28 kişiyi.

    Devrim Evin bana göre, kötü senaryoya rağmen hakkını vermiş Sultan 2.Mehmet rolünün ama şansızlığı ekseriyetle etrafındaki oyuncaların yanlış seçilmiş olmaları. Eşimin dizi fanatikliği dolayısıyla geçen yıl ara ara Karadağlar dizisini izlerken İbrahim Çelikkol, ne iyi Yavuz Sultan Selim olur diye düşünmüştüm. Ceval-cabbar, sert bakışlı yağız türk. İyi de gitmiş Ulubatlı rolüne ama o aşk hikayesine hatta era kişisine küllüm gerek yoktu bence. Braveheart çakması orman romantizmi ve senin de belirttiğin gibi sefer-i humayun esnasında üçüncü dereceden şüpheli yaklaşımlar.

    Benim bildiğim Akşemsettin, Sultan Mehmet'in doğumundan Istanbul'un fethinin sonuna kadar kendisine hocalık yapmıştır ve ayrıca lakabı "köse"dir. Raif Cam, Akşemsettinden ziyadde Nasreddin Hoca'yı canlnadırsaymış daha yerinde olurmuş.

    Bizans imparatorunu bu kadar basiretsiz ve kötü göstermek bence Sultan Mehmet'e yapılmış bir ayıptır ki Osmanlılar şehri teslim etmek yerine sonuna kadar bizzat savaşıp ölen Konstantin'e saygı duyarlar.

    Bu film çok eleştirilmekle beraber aslında maça 1-0 önde başladı çünkü bu toplum tarihini beyazperdede görmek istiyor. Ama bu krediyi kötü kullandı. Yine de umarım en azından parasını çıkarır ve hatta kar elde eder de, bu filmin eksiklerini görüp daha iyi iş çıkarabilecek yapımcı ve yönetmenlere şevk olur.

    Okuduğum en iyi eleştiriydi. Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütün kusurlarına rağmen desteği hak ediyor şüphesiz. Sadece 4 günlük hasılatının gösterdiği üzere bu desteği fazlasıyla da alacak. Çünkü dediğin gibi Türk milleti hem bu tarz filmlere fazlasıyla aç, hem de o Bizans surlarını sanki kendisi yıkmış gibi gururlanacak kadar özdeşim kurmaya meyilli. Umarım bundan sonra daha iyi yazılmış bir başka tarihi film izleme şansımız olur.

      Sadece okumaya değil, yorum yapmaya da vakit ayırdığın için ayrıca teşekkür ederim.

      Sil
  3. Yazı harika olmuş, tebrik ederim :) Yazdıklarının çoğuna katılıyorum. Fakat tüm olumsuzluklarına rağmen en başta da belirttiğin gibi bir öncü sayarsak ardı arkası kesilmeyen bir türü ortaya attı diyebiliriz. Ben bu açıdan gene de seyredilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    Türkçe konuşan Bizanslılara gelince. Filmi izlerken ben de aynı tepkiyi vermiştim. Seyrettikten sonra çevremdekilerle konuştuğumda ise bir kişiden şu yorum geldi: Filmde alt yazı var diye gitmeyen var. Yabancı filmleri izlemeyen kesimleri unutmamak lazım dedi. Eğer bu kadar çok sinemada seyirci ile buluşuyorsa filmi izleyebilecek her kültürdeki insanları da kendine çekmesi gerekiyor. Bu bir taktik olabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizanslılar'a Türkçe konuşturma fikri bir taktik midir bilemiyorum. Olabilir de. Ama 160 dakikalık filmin toplasak ancak 30 -40 dakikasını oluşturacak kısmı altyazılı olduğu için böyle iddialı bir prodüksiyon fazla seyirci kaybı yaşamazdı bence ya da kalite adına bu risk göze alınmalıydı.

      Sil
  4. altyazı olayı benim de çok uyuz olduğum bir notkadır.. ve bu sadece türk insanında değil yabancılarda da var.. adı altyazı tembelliği.. en bariz örnektir mesela.. the reader.. abdli beyzadeler altyazı okumayacak diye bu ve benzer birçok film kelimenin tam anlamıyla piç edilmiştir..

    türk yapımlarında da aynı.. altyazı gördüğüm dizi ya da film pek hatırlamıyorum.. hele bir de o türkçeleri paytak paytak olmuyor mu.. "siz turkler ne diyorr.." gibisinden.. ağzını yayarak, kelimeleri yamuk yumuk okuyarak.. türkiye'ye gelmiş ve 2-3 yıl oynamış futbolcular gibi..

    ve emin olun ki halkımız en cahilinden, gelir seviyesi yüksek olanlarına kadar çok tembel.. zul geliyor o altyazıları okumak işte.. lanet olsun ki böyle.. fakkat.. şöyle bir seçenek sunulabilirdi.. kurtlar vadisi ırak vizyona girdiğinde iki seçenek sunulmuştu izleyiciye.. birisinin tamamı türkçeydi.. diğerinde de orijinal dil kullanılmıştı, gerekli sahnelerde altyazıya başvurularak..

    şu da var.. bu olaya takan kişi sayısı bu 1milyon içinde maksimum 13 falandır..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet ya bu sendromun adı "altyazı tembelliği" olmalı kesinlikle. Bunların hepsine 24 saat altyazılı film izletmek lazım.

      Seçenekli olarak gösterime sokmak iyi bir fikir aslında, ama ya akıl edememiş ya da maliyeti iyice arttırmak istememiş olabilirler. Zaten artık olan da olmuş...

      Sil
  5. bir gün google'ı ele geçirirsem yapacağım ilk icraat kelime doğrulama uygulamasını kaldırmak olacak!

    YanıtlaSil
  6. yorumların sadece pop-up penceresinde açılmasını da zorunlu kılacağım.. sen sil bu son yorumları bence :D zaten deneme amaçlı yazdım, 10 saniye sonrasını merakla bekliyorum bakalım ne çıkacak karşıma! :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yok ya ne silicem, alakalı alakasız her tür yoruma açık bu blog ;)

      Sil
  7. filmi izledim geldim, hevesle bir daha okudum, ama hala "demirkol" yazıyor :/ ups..

    ayrıca izledikten sonra daha iyi görüyorum ki post cidden çok güzel olmuş..

    sırayı alayım üstüme şimdi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. demir-çelik aynı kapıya çıkmaz mı :) neyse düzelttim hemen.
      senin postu da hevesle bekliyorum bu arada.

      Sil
  8. Gemilerin karadan yürütülmesi ile ilgili yabancı bir belgesel izlemiştim ve aynen şöyle diyordu "Ertesi sabah bizans halkı akılalmaz bir sihirbazlığa tanık olmanın dehşetini yaşadı. Karada yürüyen gemiler gördüler..."

    Filmde Sultan Mehmet'in bu fikrinin doğuşu ve icrası, temposuyla artan bir müzikle sahnelenseydi tadından yenmezdi. Chevaliers de sangreal tarzı bişey olabilirdi. Bahsi geçmişken canı çekenler için gelsin : )

    http://www.youtube.com/watch?v=u5FyRZbqfeM

    Arapların yine arapça ve fakat bizans, venedik ve vatikan vilayetlerinin benden daha düzgün bir türkçe konuştuğu bir dünya izlettin bize sevgili yapımcı. Hiçbir Sultan beceremedi o işi : )

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...