Uzun süredir
yolunu gözlediğim Dark Shadows'u gösterime girdiği ilk hafta izledim aslında.
Ama yaz rehavetinden ve tembellikten olsa gerek, hakkında bir şeyler yazmam
ancak bugünü buldu. Yazıyı ertelememin bir başka nedeni ise film hakkındaki
tereddütlerimdi. Tim Burton, hala sevdiğim ve filmlerini kaçırmadığım
yönetmenlerden olmaya devam etse de ne yazık ki artık kendisini tekrar etmeye
başladığını ve orijinallikten yoksun işler çıkardığını düşünüyorum. Hakkında
hiçbir ön bilgim olmadan Dark Shadows’u izlemiş olsaydım ve sonunda “bu filmin
yönetmeni kim” diye sorsalardı, hiç düşünmeden “Tim Burton” cevabını verirdim. Bu
elbette ki kötü bir şey değil ve çoğu zaman yönetmenin nevi şahsına münhasırlığını
gösterir. Ama kendine özgülük ve kendini tekrar arasında ince bir çizgi
olduğunu da unutmamak lazım.
Egzantrik karakterler,
gotik bir atmoster ve masalvari bir anlatım Tim Burton filmlerinin alamet-i
farikası oldu. 60’ların popüler dizisi Dark Shadows’un aynı isimli uyarlaması
olan bu filmde de Burton’un favori temalarını bolca görmek mümkün; yani
vampirler, hayaletler, cadılar ve kurt adamları. Reddedildiği için cadı
Angelique tarafından vampire dönüştürülen Barnabas Collins 200 yıl boyunca bir
tabutta kapalı kaldıktan sonra şans eseri serbest kalır ve kendisini 1972 yılında
bulur. Kendi evinde kalmakta olan akrabalarıyla birlikte yaşamaya başlayan
Barnabas’ın 200 yıllık bir aradan sonra yeni hayat tarzı ve teknolojilere
adaptasyon süreci filmin en komik sahnelerini oluşturuyor. McDonald’s ve Alice
Cooper esprileri özellikle en akılda kalanlar. 70’li yılların atmosferi
ustalıkla yansıtılmış. Dekorasyon, kıyafetler ve müzikler bir o kadar iyi. Müzik
demişken açılış sahnesinde birden bire “Nights in White Satin”i duymak bünyeye
çok iyi geldi.
Filmin en unutulmaz
sahnesi ise Barnabas ve Angelique arasında geçiyor. İkili arasındaki elektriklenme
adeta beyazperdeden taşarak sinema tarihinin en yaratıcı sevişme sahnelerinden
birini ortaya çıkarmış. Tabi bunda en büyük pay Johnny Depp ve Eva Green’in
müthiş karizmalarına ait. Barnabas’ı Depp’ten başkası oynasaymış kesinlikle
olmazmış. Çok yetenekli bir oyuncu olması bir yana, canlandırdığı tüm tuhaf Tim
Burton karakterleri (Edward Scissorhands,
Ed Wood, Ichabod Crane, Willy Wonka, Sweeney Todd, Mad Hatter) onun
sayesinde unutulmaz oldu. Eva Green ise insanın
kanını donduran bakışları ile Camelot dizisindeki “Evil Morgan” rolünden sonra
cadı Angelique için de biçilmiş kaftan olduğunu göstermiş. Barnabas tarafından
neden reddedildiğini anlamak ise bir hayli güç.
Hak yemeyelim Dark
Shadows’ın oyuncu kadrosundaki diğer isimler de gayet başarılı. Zevce
kontenjanından Helena Bonham Carter, hala taş gibi görünen Michelle Pfeiffer
(botoxlar sağolsun), sorunlu ergen rolünü biraz abartsa da Chloe Grace Moretz, tekinsiz
tipiyle Jackie Earle Haley ve Jonny Le Miller hepsi de rolünün hakkını vermiş. Tabi
senaryoda kendilerine ayrılan süre elverdiği kadarıyla. Filmin önemli
eksiklerinden biri bu. Barnabas ve Angelique dışındaki tüm karakterler öylesine
es geçilmiş ki, herhangi birini çıkarttığınız takdirde filmde hiçbir eksiklik
olmaz. Özellikle de Barnabas ve Victoria arasındaki aşkın nasıl filizlendiğini
anlamak zor. Ama neticede saf ve kutsal bakire olan masum kızın tercih edilmesi
ve cinsel açıdan özgür olanın ise cadı olarak yaftalanması filmlerde sık
rastlanılan ve pek de fazla sorgulanmayan bir durum ne de olsa.
Lafı
uzatmayalım, Dark Shadows tüm tahmin edilebilirliğine ve klişelerine rağmen
eğlenceli bir film. Evet, Tim Burton’un kesinlikle en iyi filmi değil. Ama pek
çoğunun yaptığı gibi yerden yere vurulmayı da hak etmiyor. Bu sıcak havalardan
kaçıp klimalı bir salonda vakit öldürmek için ideal bir seçim olabilir. Belki
de yönetmenin ihtiyacı olan çözüm artık (ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar) Johnny
Depp ve Helena Bonham Carter ısrarından vazgeçmesidir. Siz ne dersiniz?
"Vay be!" diyebilmek için kesinlikle! bu ısrarından vazgeçmesi gerekiyor. Yoksa böyle devam ettikçe, kendini tekrar edecek ve dediğin gibi yönetmenin kim olduğunu bilmesek bile, izledikten sonra "Tim Burton filmi" etiketini yapıştıracağız ki işin hiçbir esprisi kalmayacak..
YanıtlaSilSon filmi Frankenweenie için umutluyum yine de. Bekleyip göreceğiz...
Silfilmin kötü olduğunu söylemiştim :)
YanıtlaSilben de sırf johnny depp hatrına izledim. Edward Scissorhands dememişken, sinemada ilk izlediğim filmdi. Öncesinde de Beetlejuice filmini çok sevdiydim. Bi de Batman vardı. 89'da çıkmıştı sanırım. Yani nerden baksan 23 yıllık Tim Burton hayranıyım ama bu film olmamış.
İlla da Depp-Carter ikilsi diye tutturmaya devam edecekse, gothic havasından sıyrılarak tarihi işlere yönelmeli. Yüzünü doğuya dönsün. Osmanlı yani. Mesela Lale devri...Patrona halil rolünde Johnny Depp, Valide Sultan Helena...
artık kendini tekrar etmesin de tarihi film mi çeker, bilimkurgu mu tercih eder keyfi bilir :)
Siltarihi olsun bence. bi düşünün...
YanıtlaSilhttp://www.osmanlihaberleri.com/padisahlar/3-ahmet/patrona-halil-isyani-373.html
Tim Burton'un zevcesiyle kankasının birlikte rol aldığı ve dark shadows'tan daha iyi olmaya aday bir film var mesela
http://www.imdb.com/title/tt1210819/
ama bunu gore verbinski şey ettirmiş. Karayip korsanları havasında olması muhtemeldir. olursa tadından yenmez...
yazıların devamını bekliyoruz. bu kadar ara vermeyin lütfen.
Tim Burton'ı her ne kadar Alice ile beni jayal kırıklığına uğrattıysa da seviyorum. Çok tuhaf atmosferler kuruyor filmlerinde. Bu TV dizisi uyarlamasını ise henüz denk gelmediği için izleyemedim. am ailk fırsatta izleyeceğim.
YanıtlaSil